30 Eylül 2014 Salı

the hobbit

Gelmiş burada Hobbit'in eleştirisini yapcak değilim tabii ki, okudum, muhteşemdi. Bu görevin bana düştüğünü düşünmüyorum:) Ama okuduğum kitap çok güzeldi, ingilizceydi ve resimliydi:) Sizlerle bu harika bir kaç sayfayı paylaşmak isterim.

Böyle bir şey dışarıdan:
İçerden de böyle:)



Arkadaşımın basketbol takımından bir çocukla konuştum bir kaç hafta önce. Lord Of The Rings filmlerini 15 kere izlemiş, 8yaşından beri hayranıymış. Hobbit'in de 3.filmini büyük bir heyecanla bekliyormuş. Ben de şimdi kitaplarını okuyorum dedim. Yok boşver kitapları, bence filmlerini izle dedi. Nasıl sinir oluyorum bu tip insanlara belli değil. Bence sen kitaplarını oku dedim, bitti konuşma. Sen de benim kadar hayran mısın diye soruyor birde bana. 
Şimdi sıra Lord Of The Rings serisinde, bugün ilk kitabına başlıyorum. Ya da kitaplarını hiç okumayıp, sadece filmlerini mi izlesem?:)
Kendinize iyi bakın!

                                                                          
                                                                             Günün Şarkısı:


günlük seksi Mori fotoğrafı
          






28 Eylül 2014 Pazar

death note

Annem bir gün eve, elinde Japon çizgi romanı olan mangalardan, Death Note ile geldi. Tam da o sıralarda American Horror Story'nin 1.sezonuna başlamıştım, Violet adlı dizinin genç kızıda, odasında son ses müzik açıp çizgi roman okuyordu. Onun da etkisiyle her gece yatmadan önce yarım saatimi manga okumaya ayırıyodum. Hayatımda ilk defa bu tür bir kitap okuduğum için heyecanlanmıştım ve süper olduğunu düşünüyordum (hala da düşünüyorum). Konusu çok ilgimi çekti ve kısa bir sürede de bitirdim. Neyi mi anlatıyor?
Adamımız Light, dünya zekisi bir çocuk, çok da yakışıklı. Sınavlarında falan hep birinci oluyor. Bir gün okuldayken, dersten çok sıkılmış, camdan bahçeye bakıyor. Gelip geçen insanları izlerken gözüne gökyüzünden düşen bir kitap çarpıyor. 




Ders çıkışında kitabın düştüğü yere gidiyor ve yerden kitabı alıyor. Siyah bir şey, kapağında da"Death Note"yazıyor. İlk sayfalarında bunun bir"şinigami"nin kitabı olduğu ve bu kitaba adı yazılan kişinin öleceği yazıyor. Şinigamı kelimesine anlam veremeyip, ölüm işine gülüyor. 
günlüğümün ilk sayfası bu da
Kitabı çantasına koyup eve gidiyor, annesine deneme sınavında ülke birincisi olduğunu söylüyor ve odasına çekiliyor. 
Kitabı denemek üzere, televizyonunda gördüğü bir suçlunun ismini yazıyor ve işe yaradığını fark ediyor. Light, bu suçluları öldürme işlemlerine devam ediyor ve tam 5gün sonra ise kitabın sahibi olan şinigamı, Ryuk ile tanışıyor. Ryuk, Barış'ın en sevdiği karakterdi bu arada. 
Light ve Ryuk
Daha fazla anlatmayacağım, anneme 6.kitabın oralardayken spoiler verilmiş. Bana hiç verilmedi ve bu yüzden son kitabı çok büyük bir heyecanla okudum. En sevdiğim kitapta zaten sonuncu kitap. Beyaz bir kapağı var, bütün kitap da sadece tek bir yerde geçiyor falan güzeldi:) 
Death Note'u okuyanların çoğu genelde Light ve şu anda kim olduklarını söyleyemeyeceğim diğer kişiler arasında taraf tutuyorlar. Ben sonuna kada hep Light'ın tarafındaydım. 
Okulda bir ara çok meşhur oldu falan. İnsanlar gelip benden okumak için kitapları istiyorlardı. Gerizekalı bir arkadaşım var gerçekten nefret ediyorum, hiçbir şey anlamaya anlamaya okudu şunları. Hani okulun en popüler kızı olacak ya, her şeyleri yapmış olması gerekiyor. 
Aldılar kitaplarımı, sayfalarını bükülmüş bükülmüş verdiler, hepsi manyak.
 
                                                                        Günün Şarkısı:
günlük seksi Mori fotoğrafı
                                                  





27 Eylül 2014 Cumartesi

the vow

Yazın evde oturup film izliyordum. IMDb'ye girip sevdiğim aktör ve aktristlerin oynadığı filmlere bakıp ilgimi çekenlerin screen shot'unu çekiyordum, zamanla izliyordum. The Notebook'da oynayan kızın filmlerine bakarken şu anda en sevdiğim film olan About Time'ın yanında "The Vow" adlı filmi de buldum.
Bir trafik kazası sonucu kız hafıza kaybı geçiriyor ve şu anda kocası olan adamla tanıştığı andan önceki her dakikayı hatırlıyor. Film, kızın hafızasını yerine getirebilmek üzere adamın uğraşlarından oluşuyor. Birlikte oldukları zamana ait sadece 15-20 dakika var filmde ve şahsen sadece o kısımlarını sevdim ben. Bu film arayışlarına güzel aşk hikayeleri izleyebilmek üzere girişmiştim, sanırım beklediğim şeyleri karşılamadığı için sevmedim bu filmi. Başka bir ruh halindeyken izlesem sevebilirdim belki ama IMDb puanı bile 6.8, ne bekleyebilirsiniz ki?

işte trailer'ı, bide eski bir film:) Yani 2yıl önesinin, 2012'nin:


Rachel McAdams'ı çok seviyorum. Çok güzel bir kadın olduğunu ve gülüşününde harika olduğunu düşünüyorum. Aradığım güzel aşk hikayelerinin yanında izlememdeki diğer amaç da buydu zaten. İzlediğim filmlerindeki kaküllerine o kadar hayran kalıyorum ki, son zamanlarda sürekli düşündüğüm kakül yaptırsam mı yaptırmasam mı sorusuna evet cevabını alıyorum. Ama zaten okul için 6.30 da kalkıyorum, saçlarımda kıvırcıkmış ingilizce hocasının söylediğine göre, sabah sabah hiç uğraşasım olmuyor. Diğer yandan da sıkıldım şu orta iğrenç saçımdan. Napsam bilmiyorum. Hem kakül sivilcelerimi de kapatabilir!:)
Neyse işte, lise hayatıma geçersek iğrençliğini sürdürüyor. Artı olarak da ödevlerim çoğalıyor! Daha ilk quizden hayatımın en düşük notunu aldım o da en sevdiğim ve başarılı olduğum matematik dersinden.

Umarım sizler güzel günler geçiriyorsunuzdur, işte günümüzün şarkısı:


günlük seksi Mori fotoğrafı

25 Eylül 2014 Perşembe

an abundance of katherines

John Green'in okuduğum ilk kitabıdır. Kitabın ismi ise türkçeye tamamen alakasız bir şekilde çevrilmiştir, İlk Aşk. Kitapla alakası yok, ingilizcesiyle hiç yok.
John Green'in diğer kitaplarına karşı merak duymama sebep olmuştur bu kitap. Üslupunun komik ve yaşıma hitap etmesi ise en büyük etkendir. Kitapta orijinal karakter özellikleri tekrardan büyük bir rol oynamaktadır. Colin anagram yapmaya bayılan dünya zekisi bir çocuktur ve en yakın arkadaşı Hasan ise müslüman aynı zamanda da çok komik ve çok şişkodur. 19Katherine'e de birbirinden farklı özellikler verilmiştir ve Colin'in hepsiyle farklı bir tanışma hikayesi vardır. 3.ana karakter olan Lindsey ile ise, Colin'in 1.Katherine ile tekrar çıkıp tekrar terk edilmesi sonucunda Hasan'ın fikri olan yol macerasına atılamaları sonucuyla tanışıyorlar.
Arşidük Franz Ferdinand'ın mezarını aramaları sonucu yolları, Gutshot; Tennessee'ye düşüyor. Colin'in yol kenarında gördüğü korkunç bir pembeyle boyanmış iki katlı bir bina bulması sonucunda oraya giriyorlar ve Lindsey ile tanışıyorlar. Kendisinin de Colin adında bir sevgilisi var. Kitap boyunca ise Lindsey ve annesi Hollis'in evinde kalıyorlar. Avlanmaya gidiyorlar, Colin kitap okuyor ve ilişkiler üzerinde çalışan bir formul bulmaya çalışıyor, Colin ve Hasan Lindsey'nin arkadaşlarıyla tanışıyorlar ve maceralar maceralar. Gerisi okumanıza kaldı.

21 Eylül 2014 Pazar

youtubers update

Herkese merhabalar!
Size bitirdiğim matematik ile yapmam gereken coğrafya ödevinin arasındaki boş zamanımdan yazıyorum. Biraz önce Mori'yi sinirlendirdim, elim birazcık ısırılmış, acıyor.
Size keşfettiğim iki youtuber'ı anlatmak istiyorum. AmazingPhil ve JacksFilms:
AmazingPhil: Nerd bir tipi var ama youtube kanalı oynadığı bilgisayar oyunlarıyla falan ilgili değil. Her bölüm ayrı bir konu seçiyor ve onun hakkında konuşuyor. Britisih ayrıca, mavi de gözleri var. Ama öyle yakışıklı falan değil, diğer bütün insanlar haricinde ise asıl amaçı popülerlik değil. Kendisini hem çok beğeniyorum hem de çok gülüyorum. Totoro seviyor bide:3 Sizlerle de birkaç videosunu paylaşmak isterim.

The Breakup:

My Google Search History:

JacksFilms: Bunu bir popüler olma isteği var ama uğraşmıyor da. Haftanın bir kaç günü video koyuyor, bu yüzden subscribe ettim, yoksa video koyduğu güne göre kanalına gidip izlerdim. Diğerleri gibi takipçilerine falan bir sevgi beslemiyor. Hani beslese de böyle"thank you guys so much"falan filan dediği hiç olmamıştır videolarında. YGS diye"your grammar sucks"videoları yapıyor. Müzik kliplerinin parody'lerini yapıp, Jackask başlığı altında da ona sorunlar soruları yanıtlıyor. Biraz izledikten sonra benim edindiğim izlenimleri siz de edinirsiniz mutlaka. Ama gene de adamı çok seviyorum ve videolarını çok komik buluyorum. İşte bir kaçı:

WTF is JacksFilms:

Dubstep Solves Everything:

Your Grammar Sucks#88:

son zamanlarda deli gibi dinlediğim ve pek gurur duymadığım
günün şarkısı:
günlük seksi Mori fotoğrafı

18 Eylül 2014 Perşembe

troll face

Ay liseye başladım ben! En çok bloguma yazmak istiyorum ama çok yoğun geçti şu 4gün. Kısa bir bilgilendirme yazısı gibi bir şey yazayım, haftasonuna daha uzun bir şey paylaşmaya çalışırım.

Bugün dersteyken aklıma çok manyak bir fikir geldi. Ben küçükken odamda badana falan yapılıyordu, babamda tavanı beyaza boyuyordu. Anneme, babamın sanki bir devin tırnağına oje sürüyormuş gibi gözüktüğünü söyledim. O da, o zamanlarki bloguma bunu yazmamı söylemişti. Ben de şimdi bu zamanlardaki bloguma, 14yaşındayken Fizik dersinde aklıma gelmiş bir fikri yazacağım.(matematik test kitabını eliyle kenara itip, bilgisayarını ortaladı)

Acaba hepimizin bir devin veya troll'un yüzündeki bakteriler olma ihtimalimiz var mı? Evet fizik dersinde aklıma bir anda böyle bir düşünce geldi ve ondan sonra okulu bırakıp evde kokuşmanın bir zararı olmaz diye düşündüm. Mesela yüzünde çok sivilce olsun bu troll'un, her sivilceyi sıktığında bir yanardağa patlıyor! Çok manyak değil mi?

Salı günü de, coğrafya dersindeyken hocamız eğer ışık hızına ulaşabilseydik neleri başarabileceğimizi falan anlatıyordu. Bayağı ilgimi çekti bu konu ve heyecanla dinliyordum. Ay'a 1saniyede ulaşabilirdik, Güneşe 8dakikada, en yakın gezegene 4,5 yılda. Uzaydaki başka canlıların bizi ziyarete gelme ihtimali, kuzey kutbundaki bir bakterinin güney kutbuna ulaşması kadarmış falan filan işte. Sonra dedim ki, ben okulda ne yapıyorum yahu? Şimdi burdan çıkıp gitsem, eşyalarımı toplasam ve dünya turuna çıksam. Ne işim var benim bu sınıfta? Gezilecek, görülecek çok yer var. Ama olmuyor efendim. Hemen kafamı salladım, hocayı dinlemeye devam ettim.
S'le servis maceralarımızdan bir kare
çok da korkuyoruz
Liseyi de sevmedim. Sanırım hissetmem gereken de bu. Sadece servisimi seviyorum çünkü her binişimde daha da bir korkmuş oluyorum. Acaba bana mı pışştladı, acaba benim yanıma mı oturacak? Ha böyle derken de bir sabah benden bir yaş büyük bir çocuk yanıma oturdu. Dürttü, günaydın dedi falan, ben de günaydın dedim tabii. O zaman hiç heyecanlı değildim ama şimdi anlattıkça heyecanlanıyorum:) Niye yanıma oturmuş olacak ki, başka bir kız sanmış beni. Ama baya nazikti, iki üç dakika da konuştu benle. Sonra kalktı arkaya geçti, karıştırdığı kıza yer tuttu.
Uyku problemim de var, sabah servis 7yi 10geçe alıyor yahu, 6.30da kalkıyorum. Gece de uyuyamıyorum geç yatıyorum. Ankara'nın zehirli sularından da gına geldi. Her gün dişimi fırçaladıktan sonra bozuk bir mideyle gidiyorum okula. Yemeğe kadar böyle işkenceyle geçiyor, derslerde gözlerim kapanıyor.

Yemekhane de cehennem gibi bir yer. Bütün sınıfların buluşma yeri. 250 aç öğrenci, duydukları zil sesiyle koşarak çıktıkları merdivenden, herkesi iterek sıraya girmeye çalışıyorlar. En önde son sınıflar, en sonda biz. Bağırıyorlar önden, CAMI AÇSANIZA BE! Titreye titreye açıyoruz camı, sonra önümüze dönüp ayaklarımıza bakıyoruz. Birisi mi kaynayacak önümüze, buyursun. Ne yapabiliriz ki? Daha kantine inebilmişliğim yok benim. Bütün arkadaşlarım merdivenin başından gördükleri manzara karşısında koşarak geri yukarı çıkıyorlar. Lise3 ve 4lerin yuvası, bilardo oynama merkezi, KANTİN!

Ay sınıfımda oturuyorum ben, yan sırada nefret ettiğim 2-3 kişi, önümde Sedef, onunla konuşuyorum. Günde 15 kere de tuvalete gidiyoruz, yapacak bir şey yok. Koridorumuzun yarısında 10.sınıflar var, 2 metrelik yerde bir ileri bir geri yürüyoruz. Her sınıftan da 2-3 kişi çıktığı anda tıkanıyor koridor, o kadar geniş yani(!)
Haydi kendinize iyi bakın! Yakında görüşeceğiz:3

                                                                            Günün Şarkısı:
günlük seksi Mori fotoğrafı




14 Eylül 2014 Pazar

ay okullar açılıyor

Yarın okullar açılıyor valla, liseli oldum. Arkadaş grubunda da bununla ilgili şakalar yapıyorum, gülüyorlar mutlu oluyorum:) Dün arkadaşımın doğum gününe gittim de çoğu sevmediğim insanlardı, bütün yaz boyunca gıcık olduklarım. Birazcık geçti sinirim, yüz yüze görüştükten sonra ama yakın falan da olmam artık o kadar arkalarından konuştum:)
Birbirine küs olan iki insanla çok yakın arkadaşım, buda beni çok zorluyor. Ama birisiyle aynı okula devam etmeyeceğim için hayat daha kolay olacak, ikisini de seviyorum taraf seçmek zorunda olmayacağım ya da bir süre daha ertlenemiş olacak.
Uyku düzenim falan da bozuldu, gece 4de yatıp sabah 1de kalkıyordum. Şimdi 7de kalkmam gerekeceği için daha erken bir yatma saati bulmam gerekiyor, 11olabilir.
Tatilin bitmesini özellikle bu yaz hiç istemiyorum aslında. Tatile falan gidip her gün arkadaşlarımla değildim ama bu blog işi baya zamanımı almaya başladı ve yapacak bir işim olması hoşuma gidiyor. Daha çok film izlemek daha çok dizi bitirmek istiyorum, kitaplarımı da gecenin köründe okuyabilmek istiyorum. Şimdi aynı sınıfta olmak zorunda olduğum manyak insanlarla 4senem başlıyor. Buna hazır değilim ayrıca en yakın arkadaşım B'yle aynı sınıfta olamıyorum!
b. bu
Ayrıca Mori sürekli benim sandalyemde uyuyor, ödevlerimi bile yapamaycağım, açmasınlar şu okulları. Eskiden tatilden sıkılmış bir şekilde heyecanla beklerdim okulların açılmasını ama şimdi herkes gerizekalılaşmaya başladığı için hiç eğelenceli bir durum değil. Yatağında uzanıp şiir okumaktan güzeli var mı?
Şiir demişken de önceden söz vermiş olduğum Cemal Süreya şiirlerinden birini paylaşayım sizlerle. Annemle beraber ezberlemeye çalışmıştık ama annem başaramadı. Cemal Süreya'nın en sevdiğim şiiri diyebilirdim ancak bunu okuduktan iki gün sonra başka bir tane daha keşfettim. Favorim olan 3tane var diyebiliriz kısacası. Şimdi bir tanesini paylaşayım da sonra diğerlerini de yayınlarım. Hepsi biribirinden güzel zaten. İnsan bir kere okumakla doyamıyor.

ÖZÜR
sen akışkan ayna dertli böcek
çamaşırımda besleyici leke

alınyazımın tek okunaklı yeri
bıçkın sevinç kunt öfke

küçük dilini yutmuş kırmızı soğan
yücegönüllü akasya

havı çıkmış eteklik
hafifçe karnı olan

sen elisürencil
öyle bir laf varsa işte o 

dün için özür dilerim
şimdi işten çıktın beşiktaştasın

kim istemez mutlu olmayı
mutsuzluğa da var mısın
                         Günün Şarkısı:
sokağımızın köpeği, Mina'nın favorisi 

                                   




11 Eylül 2014 Perşembe

my neighbor totoro

Ay iPhone6 ve plus'ı çıkmış. Çok heyecanla bekliyordum ama o ne öyle yahu. Plus zaten direk iPad kategorisine girmeli bence. Arkaları da çok iğrenç olmuş. iPhone5s bence güzel, böyle büyük telefonlara gerek yok Apple'da. Samsung çok satıyor diye yapıyorlar. Apple Watch da çıkarmışlar. Ne gerek var şimdi.
Neyse sizle son zamanlarda annemle izlediğim bir film hakkında konuşmak istiyorum. TONARI NO TOTORO! Yani My Neighbor Totoro.
İki kız kardeş var, bir de babaları var. Anneleri hasta, hastanede kalıyor. Yeni bir yere taşınıyorlar, evin yanında kocaman bir orman ve de girişinde kocaman bir ağaç var.
Filmin ilk dakikalarında olan bir olayı anlatayım. Kızlar evi gezerlerken küçük siyah böcek gibi şeyleri görüyorlar. Sonra komşuları geliyor, yaşlı bir teyze. Birazcık korkunç bir suratı var:) Kızlardan küçük olanı da benim gibi korkuyor zaten. O böcek gibi olan şeylerin, güldükleri sürece evlerinden uzak duracağını söylüyor. Onlar da öyle yapıyorlar:)
Kızlardan büyük olan okula gittiği zaman, küçük olan bahçelerinden ormana doğru ufak bir yolculuk yapıp bir şeyler keşfediyor işte:) Filmin ondan sonrası tamamen çok eğelenceli. Küçük bir heyecanlanma oluyor sadece.
Bakınız:
Google'dan daha fazla resim araştırabilirsiniz, çok güzelleri var!

               öyleyse Günün Şarkısı:
günlük seksi ve şişko Mori fotoğrafı


7 Eylül 2014 Pazar

pazar yazısı

Babam bana kedili bir ajanda almış. Pek kullandığım bir eşya olarak sayılmasa da, lise hayatımda kullanabileceğimi düşünüyorum. Bir de lise heyecanı başladı gibi. Okullar açılana kadar şu sivilcelerimin geçmesi lazım.
Biraz önce kahvaltı yaptık babam-ben-tekila. Ben yemekten yoruluyordum, babam birileriyle mesajlaşıp gülüyordu, Tekila'da orda yemek heyecanıyla titriyodu. Yiyemediğimiz salatalıkları falan verdik, dün zaten gök gürültüsünden falan çok korkmuştu manyak:)
Birde hediye gelmiş babama, değiştirmek için AVM'ye gittik dün, ordan da bana çorap-kot ve converse aldık:))):):) İndirimdeydi çok güzel oldu. Neyse yemek yiyelim dedik. Etrafımızdaki bütün anne veya babalarıyla oturan çocuklar, ellerinde telefon ya mesajlaşıyor ya da sosyal medyada takılıyorlardı işte. Ama bizim masamızda, ben yemeğimi yiyordum babam ise yıllardan beri telefonunda oynamaya bayıldığı kart oyununu oynuyordu. 2sene öncesine kadar da bana kızardı çok mesajlaşıyorum diye, ne kadar ilginçleşti durumlar.

Akşam eve döndüğümüzde de komşumuz kurabiye getirdi bize. Ay nasıl muhteşem bir şeymiş, gece 4de kalıp yedim. Şekilli falan, üzerinde şeker var. Sonra niye pantolonlara sığamıyor oluyorum ama bana ne, açım. Babam da çok alay etti dün benle, koca kıç olmuşsun diye.

Aklımda da çok güzel bir sonbahar planı var, anneme söyledim de sizlerle de paylaşayım. Alışveriş amacı olmadan dışarı çıkıp, Ankara'nın eski arka sokaklarını, yerdeki kurumuş yapraklar ve hafif bir rüzgar eşliğinde gezmeyi düşündüm. Yanımıza da sadece 5lira alalım, o da zorda kalırsak diye olsun.
Herkese de iyi pazarlar, güzel bir gün olsun!:3
                                                                                 Günün Şarkısı:

günlük seksi Mori fotoğrafı

                                                  

6 Eylül 2014 Cumartesi

mori the bird slayer

Liseye geçiyorum diye yenilediğimiz odamdan çıkmıyor kaç gündür. Ne zaman salonda bulamasak Morişkoyu mutlaka odamda ya sandalyemde ya da koltuğumda uyuyor oluyor. O koca kıçını sevmek için yaklaştığımızda ise önce uyanma miyavlamasını yapıyor ondan sonra da karnını açıp sev beni miyavlamasına geçiyor. Açtığı o pembe, bol tüylü karnını da çok sevdirmiyor, hemen oyun aşamasına geçip minnoş patileriyle elimle top gibi oynuyor sonra da yavaşca ağzına yaklaştırıp ısırmaya başlıyor. Başta yumuşak başladığı bu ısırmayı, karnını sevmeyi devam ettirdiğiniz sürece gittikçe güçlendiriyor. 


Annemle yatakta kitap okuduğumuz zamanlarda ise diğer odadan gelip, yanımıza oturup miyavlamaya başlıyor. Eğilip kafasından öptükten sonra daha çok istediğini göstermek için her öpücüğün sonunda daha da içten miyavlıyor. Ondan sonra ayağa kalkıp kafasından öpmek için çömeldiğiniz pozun etrafında size sürtünerek dönerken miyavlamayı sürdürüyor. Son olarak da önünüze gelip kafasını size dayayıp yere atıyor kendini ve o pembe karnını açıp size asla kitap okutmuyor. 




2yıl önceki yılbaşı maskemin yeşil ince uzun süslerini çimen sanıp bir heyecanlara giriyor ve uzun uzun miyavlıyor Morişko. Maskeyi ona bırakırsanız eğer her süsü ayrı ayrı ısırıp, her yerine sürtünüyor. Kaç gündür annemle çimen alalım diyoruz şu kediye ama bir türlü başaramıyoruz. 

Islak mamasını yedikten sonraki mutlulukla da evde kendi kendine koşup, sürekli bir pusu halinde oluyor Morişko. Salondaki küçük masanın altında saklanıyor önce, koltuktan geçip görüş alanına girdiğinizde ise halının her köşesine koştuktan sonra son bir sürat yatak odasına geçip soluklanıyor ve sonra gene bir son sürat salona geri dönüyor. Sonra da geçirdiği günün en heyecanlı 5dakikasının yorgunluğuyla halının üstünde yayılıp etrafı izliyor. 


Mori'nın en heyecanlı maceralarını sizlerle paylaşmaya devam etmek üzere herkese çok çok güzel günler!:3

                                                                Günün Şarkısı: 
                                                    




5 Eylül 2014 Cuma

cemal süreya

Bu sene annemin bana verdiği, Sevda Sözleri adlı şiir kitabıyla Cemal Süreya'yı tanıma şansı buldum. Kısa bir süre içerisinde de kendisine ve şiirlerine hayran kaldım.  
Annem bana kitabı verirken Cemal Süreya da dahil olmak üzere üç şairin Tomris Uyar adındaki bir kadına delice aşık olduklarını söylemişti. Turgut Uyar, Edip Cansever ve Cemal Süreya. Soyadından da anlaşıldığı üzere Tomris, Turgut Uyar ile evlenmeye karar vermiş ancak Cemal Süreya ile de yaşadıkları bir ilişki var, sanırım 3yıl. 

Cemal Süreya hakkında şunu okumuştum da beni çok etkilemişti, çay içerken dahi Tomris'i görebilmek için çayını açık söyleyen şair.


Tomris Uyar'ın, Cemal; Turgut ve Edip için söyledikleri:
Cemal Süreya için: "Her akşam işten çıkıp şıp diye eve damlıyordu Cemal Süreya. Bir gün Tomris Uyar, ‘Biraz gez dolaş, arkadaşlarınla falan buluş’ dedi. Ertesi gün geç geldi Cemal Süreya, daha ertesi gün de, hep geç geldi. Bu akşamlardan birinde, örtü silkelemek için pencereyi açan Tomris, apartmanın girişinde oturan Cemal’i gördü ve gerçek ortaya çıktı. Her akşam iş çıkışı eve geliyor ama aşağıda oturup ‘gecikiyordu’ Cemal Süreya."
Turgut Uyar için: “… Turgut beni her an elinden kaçıracakmış gibi gereksiz bir kaygıyla yıpranacak, ben de hiçbir rekabetin söz konusu olmadığı bir alanda boyuna birinci seçilmekten yorulacaktım…”
Edip Cansever için: “Sevgililik ya da aşk duygusu zamanla yara alabiliyor, örselenebiliyor, bitebiliyor. Bitmeyen tek aşkın, gerçek ve lirik bir dostluk olduğunu Edip Cansever öğretti bana.”


Ben en çok Cemal Süreya'yı seviyorum, iddia sonucu soyadındaki bir y harfini kaybetmiş ve bunu elma şiirine"adımın bir harfini atıyorum"olarak yazmış olan, o zamanın erotik şairini seviyorum. Kendisine ait olmayan şiirlerin altına Cemal Süreya adını yapıştırıp twitterda #şiirsokakta etiketinin altında paylaşan insanları değil de, özür şiirini seviyorum. 
"dün için özür dilerim
şimdi işten çıktın beşiktaş'tasın
kim istemez mutlu olmayı
mutsuzluğa da var mısın?" mısralarını seviyorum. 
Sizlerle Cemal Süreya'nın sevdiğim bir kaç şiirini de paylaşmak isterim. O da başka bir yayına artık:)

                                                                                          Günün şarkısı;
günlük seksi Mori fotoğrafı



1 Eylül 2014 Pazartesi

instagram'ın sevgili insanları

Instagramda nefret ettiğim bir kaç insandan söz etmek istiyorum.
Öncellikle şu anda kesin olarak instagram üzerinden nefret ettiğim 3insan var. Bunlara A-E-N kişileri diyelim mesela, tamamen öylesine harfler. Napıyorlar?

  • (A)kişisi:
  1. Sürekli içmediği içkilerin ve sigaranın fotoğraflarını paylaşıp altına sadece kendi düzeyindeki insanlar için havalı olduğunu düşündüğü yorumlar yazıyor ki bu benim açımdan tamamen salakça gözüküyor. 
  2. Var olan fotoğraf sayısını nedense sürekli 20li sayılarda tutmakta ısrarcı olduğu için koyduğu her yeni fotoğraf üzerine eskilerden bir tanesini siliyor. 
  3. Bir dönem boyunca sadece manzara resimleri paylaşmak için kullandığı instagram hesabını tamamen silerek şimdi sadece kendisinin seksi(!)fotoğraflarını paylaşmak için kullanıyor.
  4. Dünya'nın en gerizekalı erkek arkadaşını kıskandırmak üzere sürekli erkeklerle olan fotoğraflarını paylaştıktan 1saat sonra, twitterda gururla açıklama yapıp, güya erkek arkadaşının laf etmesi üzerine fotoğrafları kaldırıyor. (Aynı zamanda da twitter hesabını kendisinden başka bütün insanları aşağılayıp-sövmek, ne kadar muhteşem bir erkek arkadaşa sahip olduğunu ve onu ne kadar sevdiğini söylemek, 1hafta sonra da 15.kez ayrıldıklarını duyurup ona sövmek, sürekli mizah kelimesini kullanıp insanları aşağılayıp havalı olduğunu düşünerek kendi "mizah" anlayışını yüceltmek için kullanıyor, gerizekalı)
  • (E)ve(N)kişisi:
  1. Yeni ayrıldıkları eski sevgililerine neler kaybettiklerini göstermek amaçlı sürekli kıçlarının ve bacaklarının resimlerini paylaşıyorlar.
  2. Ne kadar muhteşem bir tatil geçirdiklerini herkes kanıtlamak üzere, kalem çekerek gittikleri denizden sürekli arkadaşlarıyla olan fotoğrafları paylaşıyor, altlarına da daha konuşmayı bilmedikleri ingilizce şeyler yazıyorlar.
  3. Tekrar bir eski sevgili sorunu olan, kıskandırma amaçlı, muhteşem tatillerindeki muhteşem erkek arkadaşlarıyla fotoğrafları paylaşıp #butatilhiçbitmesin yorumları bırakıyorlar.
  4. Eskiden arkadaşları, köpekleri ve tatlı fotoğraflarıyla dolu olan instagram hesaplarını artık sadece kendi fotoğraflarıyla dolduruyorlar. Bütün arkadaşlarıyla olan fotoğraflarını(benim de dahil olduklarım)siliyor, var olan fotoğraf sayılarını ise (A)kişisi yerine 40lı sayılarda tutmakta ısrar ediyorlar. Çünkü az fotoğraf sayısına sahip olmak çok havalı bir durum, 200lü sayılarda fotoğrafımın olması ne kadar ezik olduğumun kesin göstergesi sanırım. 
  5. Sürekli de artık bütün dünyanın öğrenmiş olabileceği en yakın arkadaşları olan (Z)kişisi ile fotoğraflarını paylaşıp ya onu ne kadar sevdiklerini ya da ne kadar özlediklerini yazıyorlar. 
  6. Paylaştıkları fotoğraflardan istedikleri sayıda beğeni alamadıkları zaman silip, 1saat sonra aynı fotoğrafı yeniden paylaşıyorlar.
Nefret etmediğim ama gerizekalı olan 2-3 erkek de kendilerine photoshopla 6pack ekleyemeyip, profil fotoğrafının büyütülememesi rahatlığıyla resimlerini değiştiriyorlar.
günlük seksi Mori fotoğrafı 
Son olarak da aşırı derecede kıskanmaktan nefret ettiğim bir youtuber var. Zoe Sugg-Zoella. Dünyanın en yakışıklı kardeşine sahip ve dünyanın en muhteşem aynı zamanda da en tatlı olan ikizleriyle çok yakın arkadaş, hemen hemen tanışmak isteyebileceğim bütün youtuberlarla fotoğrafı var ve bunları sürekli instagram hesabında paylaşıyor. Arada hesabına girip ne kadar muhteşem bir hayatı olduğunu düşünüp kendi kendime üzülmeyi seviyorum, ondan sonra da yukarıda bahsettiğim kişilerin hesaplarına girip başka hangi fotoğrafları sildiklerine bakıp sinir krizi geçiriyorum, en son olarak da Mori tarafından biraz ısırıldıktan sonra gidip kitap okuyorum ve genelde çikolata yiyip tonlarca kilo alıp uyumaya çalışıp uyuyamıyorum. Zoe'ye dönersek tatlı bir insan olarak sayılabilir ama fazla yapmacık gibi geliyor ve parmakları çok kısa:)
Neyse işte instagram manyaklarından bu kadar. Herhalde bunları sadece annemle paylaşmak yetmedi, nefretimi kusabileceğim,  arkadaşlarımın bilmediği bloguma sığınayım dedim.