24 Kasım 2014 Pazartesi

gone girl

Mirhaba arkadaşlar, bu benim 50.yazım!:)
Öğretmenler gününden dolayı çok yorucu bir gün geçirdim. Konferans yapıldı ve öğretmenlerin çocukluk fotoğrafları götserildi. Bugün lisedeki konferansların daha eğelenceli olduklarını gördüm:) Konferansın diğer kısmında ise öğrencilerin öğretmenlere yazdıkları notları okudular ve o kadar uzun sürdü ki, ölmek üzereydim. Hediyesini almak için sahneye çıkan her öğretmeni öküz gibi alkışlayıp bağırdığım için sesim de gitti zaten. Son iki ders de hocalar kitap okumamıza izin verince iyice uykum geldi, eve gelirken de farklı bir servis şoförü vardı ona yolu tarif ettim, hava da o kadar soğuk ki indiğim yerden eve geçtiğim 2saniyelik süreçte bile donabilirdim.
Sizlerle konuşmak istediğim konu ise geçen hafta sonu izlediğim Gone Girl! David Fincher yönetmiş zaten, hiçbir şekilde beğenmemem mümkün değildi. Onun dışında sevgili Ben Affleck ile ilk defa karşılaştım.
Tabii ki yönetmenimiz kimsenin tahmin edemeyeceği bir son yazmış. Örneğin annemin tahmini birinci yarının sonunda açıklanmıştı:) Film hakkında kendim pek bir şey yazmak istemiyorum, fragmanda filmin ne kadarı gösterilmek istendiyse gösterilmiş zaten. Sadece buna aileniz ile gitmek ne kadar uygundur bilemem:) Annemle yeni yeni öpüşme sahnelerinin olduğu şeyleri izlemeye alışmışken buna babamla gitmek hiç güzel olmadı.
Sadece bir kere izlemekle yetineceğim bir film olduğunu düşünmüyorum. Bir kaç ay sonra tekrar izleyebilirim, bütün diğer David Fincher filmleriyle beraber. Ayrıca sindirmem de bir kaç gün sürdü zaten. Örneğin filmin romantizm ile hiç alakası yok nerdeyse ama ben filmi izlediğimin ertesi günü aşka inanmayı bırakmıştım. Bu düşüncemin hala etkileri devam ediyor ama o zamanki kadar katı değilim. Herkeste farklı etkiler bırakabilir bence ya da ben fazla etkilenmiş olabilirim. Neden bilmiyorum ama ciddi ciddi bu filme karşı daha adı konulmamış duygularım var, hissedebiliyorum ama ne olduklarını bilmiyorum. Hani filme karşı aşktan biraz, nefretten biraz, izlediğim halde bitmemiş meraktan biraz. Sizin de düşüncelerinizi almak isterim.
Dün annemin doğum günüydü, genelde pazar günleri yazmaya çalışıyorum ama dün başaramadım kusura bakmayın. Ama çok güzel geçti, geçirdiği en güzel doğum günlerinden bir tanesiymiş:)
Okulda da Sedefle ne kadar güldüğümü fark ettim, hani böyle karnımın kasılıp yerlere oturacağım duruma gelene kadar olanlardan. Bunu fark etmek beni mutlu etti.
Kendinize iyi bakın!:3
Deli gibi bu şarkıyı dinliyorum şu sıralar, çok güzel. Buyrun günün şarkısı:

günlük seksi Mori fotoğrafı

22 Kasım 2014 Cumartesi

kitap cenneti


Bu hafta sonu ne kadar yoğun geçecek tahmin edemezsiniz. Bugün Cody'nin doğum günü:) Gecenin köründe bir tweet atarak kutladım, cevap verdi:) Onun dışında da yarın annemin doğum günü. Şu hobbitlerin kendi doğum günlerinde hediye verme işlerini çok beğenmiş sanırım, bu doğum gününde bir çılgınlık yapıp böyle kutlamak istiyor. Bana ve Mina'ya hediyelerini hazırlamış, çok heyecanlı bu konuda. Sanırım bundan sonra bizim ailede herkesin doğum günleri daha da bir heyecanlı geçecek, bundan şikayet edemem:)
Sınavlar bittiği için çok fazla ödev vermeye başladılar. Matematikte sevdiğim yerlere geldik ama problemler gittikçe daha çok zaman almaya başladı. En az 2saatimi ayıracağım bir çalışma kağıdı verdi hocamız. Onun dışında da coğrafya hocamız bizden test çözüp getirmemizi istiyor. Ama son dersimiz çok güzel geçmişti hocayla, espri yapıyordu sürekli ve gülüyordu:)
Son zamanlarda okumak istediğim o kadar çok kitap var ki aklımda, hepsini de aynı anda okumak istiyorum, her biri için ayrı heyecanlıyım. Şu anda Lord Of The Rings'in ikinci kitabı ile beraber başka bir kitap daha okuyorum, üçüncüsüne başlayamayacağım şu sıralar ama keşke yapabilsem. Kitaplarımız şunlar:

Let It Snow:
Üç tane yazarın yazdıkları kısa öykülerin birleşmesiyle oluşturulmuş. Üçü de Christmas ile alakalı. Okumaya başlamak için daha muhteşem bir zaman düşünemiyorum, yakında kar yağmaya da başlayacak tam olacak. Şu anda okuduğum ikinci kitap bu. Yazarlardan bir tanesi John Green, alma sebeplerimden bir tanesi de buydu. Diğeri ise kitabın kapağını çok beğendim:) Daha türkçeye çevrilmemiş, ben de bekleyemeyeceğimi düşündüğüm için ingilizcesini aldım. Hobbit'i ingilizce okuduktan sonra bir özgüven gelmişti zaten. Bu daha da basit tabii ki, şu anda Lord Of The Rings'in türkçesinden daha kolay okuyorum bu kitabı:) Tamamen okumayı bitirdikten sonra yorumlarımı yazarım. 
Kullandığım ayraç da bütün John Green'in kitaplarını okumak için kullandığım ayraç:) 

Will Grayson, Will Grayson:
Üsteki kitap ile aynı yerde gördüm bu kitabı. Aynı isim ve soyadını paylaşan iki insanın karşılaşması ile hayatlarının nasıl değiştiğini anlatıyormuş, en azından kitabın arkasında böyle yazıyordu. Yazarımız John Green:) Ve aynı zamanda David Leuithan. İkisi beraber yazmışlar. Annem bir Will Grayson'ı John Green'in, diğerini ise diğer yazarın yazmış olabileceğini söyledi, bence mantıklı:) Bu kitabın da türkçesi daha çevirlmemişti, ingilizcesini aldık biz de:) Annem bana bu kitabı yılbaşı için vereceğini söylemişti ama bir gün odama elinde bunla geldi, sanırım yılbaşı için başka planları var:) Bu kitap için de kullanacağım ayraç belli.
Çavdar Tarlasında Çocuklar:
Annem bu kitabı geçen hafta tekrar okudu ve yine hayran kaldı. Bana kitabı verirken de içine büyülü bir kitap olduğunu yazmış. Yazarı, J.D. Salinger ile ilgili izlediği belgeselden de bana izlettiği parçalarda herkesin hayran kaldığı bir kitap olduğunu gördüm. Bu kitap için diğerlerinden de çok heyecanlıyım ve bir an önce başlayabilmek istiyorum.
İlk okumaya başladığım zamanlarda Hunger Games'in serisini bitirmiştim. Şimdi üçüncü kitabın birinci partı çıktı, ona gitmeyi umuyorum. Aslında gitmek istediğim de bir çok film var. Neler olacağını bildiğim için daha da heyecanlıyım, okuyalı uzun zaman oldu ama en azından okumuşum:) Geçen hafta da Gone Girl'e gittim, harikaydı. Onu da yazayım zamanla. Şimdilik kendinize iyi bakın, güzel cumartesiler.
Günün şarkısını özellikle klibi için seçtim, küçükken annem izletmişti ve çok beğenmişitm, birazcık anılarım depreşti:
günlük seksi Mori fotoğrafı

15 Kasım 2014 Cumartesi

küçük çılgınlıklar

Bugün biraz çılgınlık yapıp 3tane film izledim. İzlediğim bir film çok kaliteli olursa eğer, örneğin seven, onu sindirmek için kendime bir kaç gün verebilirim. Ama bu filmler hakkında düşünecek o kadar fazla bir şey olduğunu düşünmediğim için 3ünü de aynı gün içerisinde izledim. Kulaklık takmaktan kafam patladı ve yapmam gereken ödevlerim var ama gene de yazacağım!
Birinci filmimiz, Very Good Girls:
Now Is Good'da da oynayan sevgili Dakota Fanning'e birazcık takıntılı olduğum için şu son zamanlarda, ilgimi çeken diğer bir filmini daha izleyeyim dedim. Burdaki çocuk daha yakışıklı ve güzel rol yapıyordu:) Ana karakter olan 2 tane kız var ve ikisi de çok güzel. Dakota Fanning ile Elizabeth Olsen. Filmin konusu bu çok yakın olan iki kız arkadaşın aşık oldukları aynı çocuk ile alakalı. Denizden evlerine dönüş yolunda, tabelasına çarptıkları dondurmacı çocuğu ikisi de beğeniyor. Ondan sonra çocuk sarı saçlı olan, Lilly'nin arkasından fotoğrafını çekip şehrin sokaklarına yapıştırıyor. Bunları gören Lilly, çocuğu bulmak için tekrar sahile gidiyor ve tanışıyorlar. Aynı zaman içerisinde de Gerri adındaki diğer kız, sahildeki çocuktan ne kadar çok hoşlandığını falan anlatıyor sürekli. Lilly, o çocukla bir şeyler yaşamaması gerektiğini biliyor ama napıcaksınız değil mi? Olan oluyor, yalanlar başlıyor, işler bozuluyor.
Aslında bu filmi sevdiğimi söyleyebilirim. Now Is Good'a göre daha bir içtendi. Oyuncuların hareketleri daha doğaldı. Sadece sonunu beğenmedim. Romantik bir film olacaksa daha değişik bitebilirdi diye düşünüyorum. Ama izlemeye bitirdikten sonra içimde bir nefret yoktu, yani filme kızmamıştım, sanırım bu da sevdiğimi gösteriyor.
Yarım saat önce falan da Elizabeth Olsen ile çocuğun nişanlı olduklarını öğrendim ve çok mutlu oldum. Kızı çok güzel oğlanı çok yakışıklı buluyorum.





















İkinci filmimiz, The Ugly Truth:
Romantik komediydi. Kız tanışmak istediği adam için, bu konularda uzman olan başka bir adamdan ders alıyor. Sonu tahmin edilebilirdi, en sonunda ders aldığı adamla beraber oluyor. Bu filmi izlememin tek güzel tarafı yeni birisini keşfetmem oldu, Gerard Butler. Bu da bizi üçüncü filmimize yönlendiriyor. 

Üçüncü filmimiz, P.S I Love You:
Bu film hakkında ne hissetmem gerekiyor daha çözemedim aslında. Kadını sevdim. Zaten Gerard için izliyordum o yüzden adamla bir sorunum yoktu, aksanı hoşuma gitti:) 
Aralarda gösterdikleri adam ile kadının sahnelerini sevdim, bir de en baştaki 10dakikayı:) William zaten Supernaturalda ki Sam ve Dean'in babası olduğu için ona hiçbir şekilde ciddi bakamadım. Bu filmi de izledikten sonra bir nefret falan hissetmedim ama insanların ekşi sözlüğe yazdıkları gibi de izleyip izleyip ağlayacağım bir film değil. 
william bu, asıl adamımız değil yani
Fragmanını izlerken de adamın aslında ölmediğini, insanların öldüğünü düşünmesini istediğini falan sanıyordum o konuda küçük bir hayal kırıklığım oldu. Onun dışında bir de en baştaki Gerry'nin dans sahnesine çok gülmüştüm:)
Bugün de böyle bitiyor işte, kendinize iyi bakın!:3
Günün Şarkısı:
günlük seksi Mori fotoğrafı

14 Kasım 2014 Cuma

sınavların bitmesinin şerefine

Ay çok güzel haberlerim var! Sınav haftaları bitti sonunda! O kadar mutluyum ki, haftasonu yatağımda uzanıp sırf film izlemek istiyorum. Bir de kitabımı okumak:) Notlarım güzel geldi, lisenin sınavları hakkında en ufak bir fikrim olmadığı için her akşam oturdum en az 1.30 saat çalıştım.
Babamla dışarıda yemek yedik şimdi. Hayatta en sevdiğim şey, tavuk yedim ben, hem de çıtırlı! Tok olsam bile mutlaka yiyebilirim, o kadar seviyorum. Şimdi de eve geldim, arkadaşım bana izlemek için romantik filmler sordu. Çok iyi bildiğim bir konu olduğu için içimden sevinç çığlıkları attım:) Hemen izlemeyi düşündüğüm bütün filmleri söyledim, fargamanlarını izleyip bugün hangisine izleyeceğine karar verir o. Ben de bu yazımdan sonra yorganımın içine girip başlayacağım bir tanesine. Ha geçen gün de yeni bir film izlemiştim, unutturmayın onu da yazayım:)
Babamla dışardayken de bir yerde kıyafet baktık, okul için takım elbise lazım olacak bana. Girdiğim kabin tamamen lacivertti, çok hoşuma gitti. Tabii ki ben de oturdum, fotoğraf çekindim birazcık:) Sonlara doğru da birazcık saçmalayıp ayaklarımın duvardaki halini çektim, neden bilmiyorum ama güzel gözüküyordu:) Buyurun şöyle göstereyim, gerçi yarın bir gün instagramda görebilirsiniz ama:)

çoraplarım filli:)
Bugün eve geldiğimde annemden şöyle bir not aldım ve küçük bir mutluluk anı yaşadım:
Onun dışında da bir hafta içi eve şunlarla geldi annem. Kahve Dünyası'ndan almış, sıcak çikolata. Sınava çalışırken harika oluyorlar, onun dışında nerdeyse her gün eve kafam çatlayacak gibi geliyorum, bir tanesini yapıp yarım saat dinlendikten sonra hiçbir şeyim kalmıyor. 
Derslerde sıkıldığımda falan da karalamayı sevdiğim çok güzel bir şey var, papatya. Bütün defterlerimin her sayfasında mutlaka bir tane papatya bulunur. Bana nedense çocuk olduğum zamanları hatırlatıyor. Daha küçücükken papatya çizemediğim için anneme çizdirdiğim ve sonra da üzerine not yazdığım bir kağıt parçası var, banyoda asılı şu anda, ondandır belki. Bu da evde ders çalışırken kullandığım yazı tahtasına çizdiğim güzel bir papatya, buyurun:)
Lise hayatımda da işler düzelmeye başladı. Belki de ben alışıyorumdur. Sedefle beraber olabildiğince eğelenmeye çalışıyorum. Annem, iğrenç geçen günlerim yüzünden her gece ağaladığım zamanlarda bana hayatın zaten güzel bir yer olmadığını, sayılı geçirdiğim eğelenceli zamanların farkına varmam gerektiğini söylemişti. O günden beri de o eğelenceli zamanları çoğaltıp hayatı daha da yaşanabilir yapmaya çalışıyorum. Zaten bir yerden sonra da her şey düzeliyor, alışıyorsunuz, kendinizce çözüm yolları buluyorsunuz.
Son olarak da söylemek istediğim şey ise, sabahları evden servisle okula gittiğim 1saati ne kadar çok sevdiğim ile alakalı. 7.10 de biniyorum ve 8.10da okulda oluyorum. Bu bir saat boyunca ise hep müzik dinliyorum. Oturuyorum cam kenarına, takıyorum kulaklarımı. Şu sıralar indirdiğim Manic Street Preachers'ın şarıklarına alışmaya çalışıyorum. Bu sırada geçtiğimiz yollardaki insanları inceliyorum, servise binenlerin kişiliklerinı tanımaya çalışıyorum. Yolun yarısında da uykum geliyor, kafamı cama dayayıp gözlerimi kapatıyorum.
Sizler nasılsınız? Umarım her şey yolundadır ve güzel günler geçiriyorsunuzuzdur. Yakında kar yağmaya başlayacak bu konuda çok heyecanlıyım işte. Kendinize iyi bakın, en kısa zamanda tekrar görüşeceğiz, sanırım yarın oluyor o da:)
Günün Şarkısı:
günlük seksi Mori fotoğrafı-eve gelince kediyi faresiyle bulmak temalı

9 Kasım 2014 Pazar

now is good

Burnum aka aka yazıyorum. Birazcık ağlamaktan birazcık da hastalıktan. Bir film izledim az önce. Dün akşam 3saatimi imdB'de geçirdikten sonra izlemek istediğim bir kaç filmi not almıştım. Özellikle romantik filmleri seçmeye çalıştım çünkü sıcacık yatağımın içinde uzanırken halime ağlamaya bayılıyorum.
Dakota Fanning ilgimi çekti biraz, onun filmlerine baktım. İlgimi çeken iki tane olmuştu, bugün de bir tanesini izledim, Now Is Good. The Fault In Our Stars'a benziyor birazcık, kız lösemi. Filmin başından beri de kızın öleceği belli ediliyor zaten. Böyle karamsar, tedavisini yarıda bırakmış ölmeyi bekleyen bir şey. Ölmeden önce yapmak istediklerinin listesi var sadece ama film hiçbir şekilde bunun üzerine kurulmamış. Hani aşkı bulup her şey yoluna dönüyor diye bir şey de yok.
Çocuk sinirimi bozdu. Hani yakışıklı falan da insanda hiçbir oyunculuk anlayışı mı olmaz. Tamam tamam o kadar da kötü değil ama güzel diyemeyeceğim.
Onun dışında da kızın ailesi bir normal değildi. Kardeşi sürekli Tessa öldüğünde falan gibi konuşmalar yapıyordu, annesi birisiyle konuşurken sürekli telefonla ilgileniyordu. Kızın burnu kanıyor orada hala elinde telefon. Babası fena değildi ama kızın zaten ölüm döşeğinde niye yapmak istediği şeylere izin vermiyorsun. Kız asidiyde yaptı gene yapacağını.
Müzik neredeyse hiç yoktu, birazcık sıkıldım aslında heyecanlı şeyler olmadı. Herkesin yüzü asıktı. Ağlama sebebim ise, başka birisinin ağladığını gördüğümde zaten gözlerim dolar, burda da 3kişi aynı anda ağlayınca tutamadım. Gene de kendimi çok sıktım ağlamamak için çünkü babam gördüğünde "niye ağladım kızım kıyamam ben sana" triplerine giriyor:) Film veya dizi izlediğimi de düşünemiyor, bir şeye moralimin bozulduğunu sanıyor.
Film 2012'de çekilmiş, imdB puanı: 7,3. İyi pazarlar!:3
İşte Fragmanı:
 Günün Şarkısı:
günlük seksi Mori fotoğrafı

8 Kasım 2014 Cumartesi

the lord of the rings-the fellowship of the ring

Hasta oldum, her sabah uyandığımda boğazım bir ayrı ağrıyor, ateşim var gibi, her şey de gereğinden fazla ağır geliyor. Lisede sınav haftası 2haftaymış yahu. Yeni öğreniyorum. 10günün her gününe bir sınav koymuşlar. En çok korktuklarım bu hafta asıl, Din ve Coğrafya. Kimse geçemiyormuş coğrafya sınavlarından. Din'de ise dinliyorum ama hocanın ne anlattığı hakkında en ufak bir fikrim yok. Konudan konuya atlayıp türkçe gibi ders işliyor, kelimelerin köklerine kadar inip tarihçelerini anlatıyor. Ders kitabından da her satırı çizdiriyor. Sadece 1üniteden çıkacağını biliyorum, ne sorabileceği hakkında en ufak bir fikrim yok.
Onun dışında ise bugün sizlere Lord Of The Rings'in birinci kitabı hakkında yazacağım. Çok heyecanlıyım bu konuda:) Okuduğum son 3kitap, hayatta başardığım en heyecanlı şeyler. Rüyalarıma bile girdi Aragorn ve Gollum. Ben Aragorn'un hobbit haliydim ve Gollum'den yüzüğü çalıp, mağaradan bulduğum kullanma kılavuzu ile kaçıyordum.
Kitaba gelince ise okuması sandığımdan daha zor çıktı. Bu kitaptaki 10sayfa normal bir sayfadaki 30sayfa gibi bir şey, bir sayfada o kadar çok kelime var ki. Yürüdükleri kısımları geçtikten sonra kitap daha da bir heyecanlandı. Aragorn, Boromir; Gimli, Legolas geldi ya. Ondan sonra her şey daha da bir güzel. Arada da The Hobbit'den alıntılar yapıyorlar, çok duygulanıyorum.
Kitaplar annemin üniversite yıllarından, eskiler ve çok güzeller. o yüzden onların altlarını çizmiyorum. Ama bir kağıda küçük küçük notlar aldım. Hepsini bitirdiğimde küçük bir el kitapçığı hazırlamayı düşünüyorum. Annemle filmeri izlerken falan, çıkan savaşlara kendimiz isim takmıştık. Onları falan yazacağım. Şimdi sizlerle not aldığım kısımları paylaşmak istiyorum:)

  • Eylül'ün 22'si- Frodo ve Bilbo'nun doğum günü
  • Hobbitlerde 33yaşında reşit olunuyor
  • Hobbitler doğum günlerinde hediye almak yerine, hediye verirler
  • Hobbitler mantarlara çok düşkünlerdir
  • Frodo-Sam-Pippin ve Merry yolculuğa başladıklarında girdikileri ormanda Tom Bombadil ve eşi Altınyemiş ile karşılaşıyorlar
  • Shire'li hobbitler, Bree'li hobbitlere ve Shire dışında yaşayan bütün hobbitlere Dışarlıklı diyorlar. Bunları sıkıcı ve kaba buldukları için pek ilgilenmiyorlar. 
  • Hobbitler, gece eve doğru yaklaşırken veya uzun yürüyüşlerde bir şarkı tuttururlar. Genelde akşam yemeği veya yatma şarkısı olur. 
  • İsildur, Sauron'un elinden yüzüğü, kırık Narsil kılıcı ile almıştır.
  • Kuzeyde "Yüzük, İsildur'un felaketidir" denir.
  • Büyücüler: -Boz Radagast -Gri Gandalf -Ak Saruman ve -Sauron
  • Aragorn, Narsil kılıcına Anduril-Batı'nın alevi ismini takıyor.
Birinci kitap ile ilgili not aldığım kısımlar bu kadar. Hepinize iyi haftasonları, kendinize iyi bakın!:)

Bugünün şarkısı Zihnin Arka Sokakları 
günlük seksi Mori fotoğrafı
tarafından yeni keşfettiğim grup, Manic Street Preachers'dan:)


5 Kasım 2014 Çarşamba

renkli nutellalı ekmek

Ya şu hoşlandığınız çocuğun asla sizi fark etmeyecek olma durumunu napıyorsunuz? Bir süre boyunca boş hayaller kuruyorsunuz ve sonunda geçiyor diye umuyorum. Daha başında olmam üzücü bir durum.
Onun dışında da sınav haftasındayız yahu! Edebiyat, matematik, biyoloji, kimya ve ingilizceyi olduk. Ama tabii ki daha bitmedi! Haftaya da devam ediyorlar.
Onun dışında Lord Of The Rings'in birinci kitabını bitirdim!!:) Kitap yorumlarımı en kısa sürede paylaşacağım sizlerle.
Bugün de sizlere hoşuma giden başka kolay bir atıştırmalığı anlatayım, sonra da gidip yarınki sınavıma çalışayım:) Her akşam yemekten sonra, son noktayı koymak amacıyla yaptığım süper tatlı bir şey! Nutellalı ekmek tabii ki ama bir süprizi var. Renkli mısır gevreklerimizde de kullandığım, pasta süsleme şeylerinden de ekliyoruz:) Ay dünyanın en harika şeyi oluyor. Açık konuşacağım, şu ayın başına kadar hiçbir şekilde nutella hayranı değildim Hani insanların öyle abarttıkları gibi çok güzel çok harika olduğunu düşünmüyordum. Canımın aşırı tatlı çektiği bir dönemde evdeki tek çikolatalı şeyin nutella olduğunu gördüm. Annem de ekmeğin üzerine sürüp ye dedi. Ama olmaz, böyle çok sade diye düşündüm ve hayat kurtarıcım olan renkli pasta süsleme şeylerimden ekledim. Yerken kıtır kıtır bir ses çıkarmasının yanında da iki katı tatlı olduğu için yemesi dünyanın en lezettli ve en güzel şeysi. E tamam kilo alıyorsunuz tabii ama değer olduğunu düşünüyorum:) Şimdi oturup burda size neler gerek falan yazmayacağım. Sadece küçük bir tavsiye, Uno'nun karadeniz ekmeğini kullandığınızda daha da bir güzel oluyor. İşte şurada, hazırladığınız şeyin neye benzeyeceğine dair bir resim, bir de günlük seksi Mori fotoğrafımız. Kendinize iyi bakın!:)
Koca kıç Mori'de bu hafta:
günlük seksi Mori fotoğrafı





















Günün Şarkısı:

2 Kasım 2014 Pazar

renkli mısır gevreği

Merhaba arkadaşlar! Yarından itibaren sınav haftasına başlıyorum ve en çok coğrafyadan korkuyorum. Çünkü hocamız sürekli hiçbir şey çalışmayışımızla ilgili bize kızıyor. Bir de pazartesi günleri ilk ders coğrafya olunca ve törenden dolayı 10dakikası kaynayınca daha da bir söyleniyor. Serviste konuşulanlardan duyduğum kadarıyla da sınavları zor hazırlıyormuş.
Onun dışında bugün odama posterlerimi astık, çok güzel oldular. Kurt Cobain posterim, annemin bana yeni verdiği Lord Of The Rings posteri, Mina'nın getirdiği The Kiss tablosu ve Barış'ın çizdiği kedili Yin Yang!:3 Odam daha da eğelenceli bir hal aldı.




Bugün sizlere yemeye bayıldığım mısır gevreğinin nasıl yapıldığını anlatacağım. Sabahları okula giderken olsun, akşamları canım tatlı bir şeyler çektiğinde olsun çok pratik ve lezzetli oluyor. Elinizde olması gereken malzemeler:
  • Mısır Gevreği
  • Reçel
  • Dr.Oetker'in Pasta Süsleme şeysi, renkli olanlarından:)
  • Yoğurt
Nasıl mı yapılıyor? Mısır gevreğinizi koyuyorsunuz. Çok olmayacak şekilde yoğurdunuzu ekliyorsunuz. Çok çok az da reçelinizi koyuyorsunuz ve gevrekleri kırmayacak şekilde karıştırıyorsunuz. En sonunda ise süsleme şeysini ekliyorsunuz. Voila!
Kendinize iyi bakın efenim!
evde resmi çekilecek yoğurt kalmamış:)
                         Günün Şarkısı:
günlük seksi Mori fotoğrafı