2 Aralık 2014 Salı

EUROASIA MUN

Ay kusura bakmayın bu hafta sonu yazamadım maalesef! Ama güzel bir sebebim var, bir konferansa katılmıştım. Daha önce adını duydunuz mu bilmiyorum, Euroasia MUN. Yani EuroAsia Model United Nations Conference. 
Okulda klüp olarak seçmiştim MUN'u. İngilizceyle alakalı olduğunu biliyordum, başka yerlerde konferansa katılındığını biliyordum başka da bir şey bilmiyordum. İngilizceyi severim, konferanslar da güzel olur hocaların takdirini kazanırım diye girdim. İlk günden itibaren tamamen bilmediğim bir dilde konuştular. Tamam ingilizceydi ama kullandıkları kelimeleri hayatımda duymamıştım, tamamen MUNun terimleriydi. Zamanla alışırım diye düşündüysem de öyle olmadı, konferansa kadar hiçbir şey anlamamıştım. Arkadaşlarımın anlatmasını istiyordum ama farklı bir şey söylemiyorlardı, sadece takım elbise giymem gerektiğini söylüyorlardı o kadar. Klüpler boş geçti bir kaç hafta, sanırım gideceğimiz Hacettepe okulundan mail bekliyorduk. Ben de bana anlattıkları kadarından başlayayım dedim ve kıyafet alışverişine çıktık anne babamla. Güzel bir takım elbise bulduk, etek aldık. Topuklu giyilmesi gerekiyormuş bir de, evdeki annemin botlarını giyecektim çünkü dünyanın en harika ayakkabıları, topukları da kalın. Gömlek yerine içime tişört giymeye karar verdim, saçlarımı da evdeki düzleştirme makinesiyle yapacaktım. Klasik göz kalemimi de çektikten sonra hazırdım, ha bir de lenslerim vardı tabii. Gözlükler kirlenir falan uğraşamam. Son hafta mail geldi bize, üç tane ülke ismi gönderilmişti. Altında da başlıklar vardı, DISEC, SOCHUM gibi. Yani bizim bir ülkeyi temsil etmemiz gerekiyormuş bu konferansta, altakki başlıklar da konferansta katılacağımız komitelermiş. Ülkelerimiz Azerbeycan, Polonya ve Yeni Zelandaydı. Tabii ki Lord Of The Rings'ten dolayı direk Yeni Zelanda'ya yöneldim ben. Deneyimli olanlar DISEC'i seçtiler, bu komitede ülkedeki siyasi ve savaş olayları falan tartışılıyormuş. Ben SOCHUM'u seçtim, insanların sorun yaşadıkları olaylar ve ülkenin gelişimi için çözümler üretilen bir komiteydi bu. Bu seneki konumuz ise insan haklarıydı. Yapmam gereken şey Yeni Zelanda hakkında genel bir bilgi edinip, ülkede insan haklarının neler olduğunu araştırmaktı. Bir de açılış konuşması yazmam gerekiyordu. Annemin de yardımıyla bunları tamamladım. Sadece bir haftamız vardı ama, geçen sene falan 2 ayda hazırlanmışlar, bize sadece 1 hafta verdiler, bu da birazcık sorun çıkardı açıkçası. Geçen hafta çarşambadan başlayıp pazar günü bitiyordu konferans. Her gün sabah 9da başlayıp 6da bitiyordu. Okulumuz da Hacettepeydi ve kesinlikle herkes ingilizce konuşuyordu. 
İlk gün okuldan servisle gittik Hacettepe'ye. Okula girdiğimizde yanımızda hiçbir öğretmenin olmadığını fark ettik. 9lardan 8 kişi 10lardan ise 4 kişi vardı. Giriş yeri kalabalıktı ve insanlar birbirleriyle konuşuyorlardı. Bir süre sonra hocamız geldi, biz de dosyamızı ve yaka kartımızı aldık görevlilerden. İlk gün yapılması gerekenler insanlarla tanışıp müttefik olmaya çalışmak ve bir kaç konferansa katılmaktı. Benim ilk deneyimim olduğu için her gün ayrı ayrı çok eğelendim açıkçası ama Barış falan sıkılmıştı. 
Konuşanın ilerleyişini hangi komitede olduğunuz etkiliyordu. İnsanlar isminizden önce komitenizi soruyor, aynı komitedeyseniz isminizi öğreniyorlar eğer değilseniz de gidiyorlardı. İlk günümüz böyle bitti, topuklulardan birazcık yorulmuştum lensler de gözümü yormuştu. İkinci gün asıl session denen tartışmaların yapıldığı konferanslar başladı. Anfilere gidip, ülkemizin yazdığı küçücük masalara oturduk. Açılış konuşmasının yapıldığı gündü Cuma. 45saniyemiz vardı ve benim hani bir yerden sonra alışırsın şeysi olmadı. Bütün konuşmam boyunca titredim, ondan sonra da titremeye devam ettim. Bu konferanslarda ortaya insan haklarıyla ilgili bir konu atılıyordu ve insanlar söz alarak düşüncelerini paylaşıyorlardı, tamamen ingilizce. Bir de tamamen resmi bir dille konuşuluyordu. Sessionların yapıldığı ilk gün baya bir zorluk çektim ama cumartesi ve pazar günleri baya rahattım, her şeyi anlıyordum. 
Aslında ben de söz alıp konuşmayı çok isterdim ama o birazcık yemedi. Ve şunu öğrendim, bu konferansta önemli olan ingilizce falan değil, tamamen özgüven. Kesinlikle de katılacağım diğer konferanslarda söz almayı düşünüyorum. 
Son gün iki tane session vardı ve DISEC komitesiyle SOCHUM birleşmişti. Sessionlar tamamen bittiğinde çok üzülmüştüm açıkçası, 4gün boyunca çok eğelenmiştim ve ortama daha yeni yeni ısınmaya başlıyordum. Bir tane kapanış seramonisi yapıldı ve konferans tamamen bitti. Ha bide, bize ülkelerimizin isimlerinin yazdığı kartları hediye ettiler ve imzalatmamızı istediler, dünyanın en güzel şeysi ya! 
Bunun bana kattığı çok önemli şeyler oldu bu arada. Kesinlikle kendime daha çok güveniyorum, MUN'un ne olduğunu öğrendim ve diğerlerine katılıp söz almayı çok istiyorum, ilk konferansa göre güzel arkadaşlar edindim ve ingilizcenin resmi dilini az çok öğrenmeye başladım. Bitmesine sevindiğim tek şey ise her sabah saçımı düzleştirmeyecek olmam, topukluları giymeyip, lens takmayacak ve makyaj yapmayacak olmam. Yataktan kalktığım gibi okula gitmeye başlayabilirim tekrar.
Kendinize iyi bakın, hepinizin Aralık ayı kutlu olsun! Kış resmen geldi, benden mutlusu yok!
Günün Şarkısı:
günlük seksi Mori fotoğrafı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder