13 Aralık 2014 Cumartesi

interstellar

Herkese güzel cumartesileri! Bugün akşam Cemal Süreya'nın tiyatrosuna gidiyorum o yüzden çok heyecanlıyım. Sizlerle de geçen hafta izlediğim Interstellar filmi hakkında konuşmak istiyorum.
Benim izlediğim ilk uzay filmiydi. Daha önce uzayla ilgili bir film yapıldığını bilmiyordum. Uzun olması beni birazcık korkutuyordu, sıkılabilirim diye düşünmüştüm. Annemle gittik, bilmediğim baya bir uzay terimi falan vardı filmin her sahnesinde. Ama izlediğim en muhteşem filmlerde ilk 3e kesinlikle girer, bu sizin için nasıl bir anlam ifade eder bilemiyorum çünkü çok fazla film izlemiş bir insan değilim:) Ama bence gene de harikaydı.
İşte film gelecek zamanda geçiyor, artık dünya yok olmak üzere. İnsanların yaşayabilecekleri daha farklı bir gezegen keşfetmeye çalışıyorlar. Bunun için de ellerindeki en iyi pilot olan Cooper'ı seçiyorlar, ama nasıl seçiliyor falan hepsinin bir nedeni var. Ben filmin en başındaki her sahne ve olayı filmin sonunda nasıl bağladıklarına inanamıyorum. İzlediğiniz her şeyin bir nedeni olduğu gösteriliyor. Benim ağzım açık kaldı, tahmin edemediğim olaylar yaşandı. Filmin bitmesini hiç istemedim, 5saat de olsa izlerdim.
Kesinlikle izleyin, düşüncelerinizi benle paylaşın. Annem o kadar beğenmedi, acaba sizlerden de beğenmeyen çıkacak mı çok merak ediyorum:) Yönetmen Christopher Nolan ayrıca ne kadar kötü olabilir? Okuldaki en sevdiğim hocaya da söyledim izlemesini, bana haber verir büyük ihtimalle o da:)
En kısa zamanda görüşmek üzere, kendinize iyi bakın!:3
Günün Şarkısı:
günlük seksi Mori fotoğrafı-tırnaklar kesilirken

9 Aralık 2014 Salı

biraz daha cemal süreya

Mirhabalar! Pazartesi matematik bugün de ingilizce sınavına girdim ama yarın için ne ödevim ne de sınavım var. Sadece bu yılbaşı için hazırlamam gereken hediyeler var. Ailecek hediyeleri kendimiz yapmaya karar verdik, benim de tam aklımda bir şey vardı, çok eğelenceli olacak:)
Bugün sizlerle bir Cemal Süreya şiiri daha paylamşak istiyoum, buyurun:

fotoğraf
durakta üç kişi
adam kadın ve çocuk

adamın elleri ceplerinde
kadın çocuğun elini tutmuş

adam hüzünlü
hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü

kadın güzel
güzel anılar gibi güzel

çocuk
güzel anılar gibi hüzünlü
hüzünlü şarkılar gibi güzel

Onun dışında bir tane daha şiir paylaşmak istiyorum, huzurlu bir akşam olsun:)

camdan
içkievinden çıkınca 
camdan 
demin oturduğum yere
baktım.

sigara paketimi
masada unutmuşum.
sandalyede 
tıpkı benim gibi
oturuyor boşluğum.

bir eli alnında
benim gibi.
ama
biraz daha mı hüzünlü?
otururken de 
biraz daha mı çıkarıyor
kamburunu?

biraz daha mı benziyor
babama?

bir yaş büyüğüm babamdan
ve rüzgar
bir törendeki gibi
çekiştirir durur
yağmurluğumu.

Ayrıca bu cumartesi Barış'ın ablasını da davet ettiğimiz Cemal Süreya tiyatrosuna gidiyoruz yehuy!:) Helin'in de Cemal Süreya'yı çok sevdiğini anlamıştım zaten, anneme de söylediğimde onu da davet etmemi istedi. Çok heyecanlı olacağa bezniyor. Bir daha görüşüne kadar kendinize iyi bakın o zaman!
Günün Şarkısı:
günlük seksi Mori fotoğrafı

6 Aralık 2014 Cumartesi

the lord of the rings-the two towers

Bugün yufka almaya giderken yolda bir kedi gördüm, eğilip yanıma çağırdım. Miyavlaya miyavlaya koştu bana doğru, sürtündü de sürtündü. Hemen kaldırımın orda da açık bir tane ıslak mama vardı, çoğu bitmiş içerisinde iki üç tanesi kalmıştı. Yere döktüm onu, yedi yavaş yavaş. Eve ağzımda kocaman bir gülümseme ile döndüm:)
Çok yoğun bir kasım ayı geçirdim aslında, her gün okumam gerekse de bazı günler uykuma yenik düştüm, bazı günler ise hiç zamanım olmadı. Aralık ayının 2günü ile birlikte bitirdim bu güzel kitabı. Sizlerle tekrar aldığım notları paylaşmak isterim, bu seferkiler daha çok diyaloglarda geçen beğendiğim kısımlardan oluşuyor, buyurun:

  • Legolas her zamanki gibi kuş misali hafif adımlarla yürüyor, ayakları sanki yerdeki otlara ancak değiyor, geçerken hiç bir ayak izi bırakmıyordu; elflerin verdiği yolluklarla ihtiyacı olan bütün gıdayı bulabiliyordu ve bu dünyanın ışığında gözleri açık yürürken bile zihnini elfçe rüyaların garip yollarında dinlendirerek uyuyabiliyordu.
  • "Smeagol hep yardım eder, eğer isterlerse, güsel güsel isterlerse."
  • Sam aniden güldü, bir şey komik geldiğinden değil, gönül hoşluğundan güldü.
  • Hobbitler yemek pişirmesini okuma yazma öğrenmeden önce öğrenirler.
  • Entlerin felsefesi "aceleye gerek yok".
  • Gandalf'ın isimleri:
  1. Kuzeyde-Gandalf
  2. Güneyde-İncanus
  3. Batıda-Olorin
  4. Cüceler tarafından-Tharkün
  5. Elfler tarafından-Mithrandir
Not aldığım kısımlar bu kadar, en kısa zamanda görüşmek üzere hepinize iyi cumartesiler!:3
Günün Şarkısı:
günlük seksi Mori fotoğrafı

5 Aralık 2014 Cuma

gizemli anılar

Şu anda youtube'da severek günlük videolarını izlediğim çiftin ayrıldığını öğrendiğim için birazcık üzgünüm. 4yıldır beraberlerdi ve seneye Ekim ayında evlenceklerdi. Genelde filmleri çift bir araya geldikten sonra bitirirler ya, sanki burda ayrılana kadar çekilmiş bir film ortaya çıkmış da onu izlemişim gibi hissediyorum. Uzun bir süredir de takip ediyorum, off off sanki ben ayrılmışım gibi.
Bir de dün akşam Lord Of The Rings'in ikinci kitabını bitirdim, yehuy! Yakında onunla ilgili yazım geliyor:) Ama bugün sizlerle konuşmak istediğim konu birazcık farklı. Size de hiç oluyor mu bilmiyorum ama Sedef'e bu durumu anlattığımda o da bana katıldı. Kafamın içinde küçükken kesinlikle yaşadığıma inandığım anılar var ama aileme bunu sorduğumda onay alamıyorum. Sanki bir rüyaymış gibi bulanık falan hatırlıyorum, her şey net değil ama yaşanmış olmalılar. Kısa bir süreç değildi gibiler. Neler mi bunlar?
Mesela kesinlikle küçükken yaz okuluna gitmiş olduğumu hatırlıyorum. Ama annem veya babam böyle bir şey olmadığını söylüyorlar. Anlattıklarım mantıklı gelmiyor olabilir çünkü abzürd şeyler hatırlıyorum. Beni servisle halamın evinin karşısındaki yere götürüyorlar, ama servis beni nerden alıyor bilinmiyor mesela. Hocamız falan yok, ben duvarda kendi kendime tenis oynuyor, ana okulundan arkadaşlarım var etrafta. Herkes beni çok seviyor, istediğim zaman istediğim yere gidebiliyorum bu alan içerisinde. Mesela dans ettikleri bir alan var, arada orda takılıyorum. Ya da yanlışlıkla korku filmi izlenen bir odaya giriyorum, 5dakka kalıyorum çok korkup çıkıyorum. Kantinden gazoz alıyorum, ondan sonra kusuyorum. Maden suyu içemememin nedeni bu(eğer yaşananlar gerçekse). Ondan sonra servis bizi evlere veya tekrar okula bırakıyor ama ben binmiyorum sanırım. Buraya geliş gidişimi hatırlamıyorum ama kesinlikle böyle bir süreç olduğunu biliyorum. Hayatımdaki en büyük gizem de bu sanırım.
Eğer sizlerin de böyle anıları varsa kesinlikle duymak isterim. En kısa zamanda görüşmek üzere kendinize iyi bakın!
Günün Şarkısı:
Klip de ayrı güzel.
günlük seksi Mori fotoğrafı

2 Aralık 2014 Salı

EUROASIA MUN

Ay kusura bakmayın bu hafta sonu yazamadım maalesef! Ama güzel bir sebebim var, bir konferansa katılmıştım. Daha önce adını duydunuz mu bilmiyorum, Euroasia MUN. Yani EuroAsia Model United Nations Conference. 
Okulda klüp olarak seçmiştim MUN'u. İngilizceyle alakalı olduğunu biliyordum, başka yerlerde konferansa katılındığını biliyordum başka da bir şey bilmiyordum. İngilizceyi severim, konferanslar da güzel olur hocaların takdirini kazanırım diye girdim. İlk günden itibaren tamamen bilmediğim bir dilde konuştular. Tamam ingilizceydi ama kullandıkları kelimeleri hayatımda duymamıştım, tamamen MUNun terimleriydi. Zamanla alışırım diye düşündüysem de öyle olmadı, konferansa kadar hiçbir şey anlamamıştım. Arkadaşlarımın anlatmasını istiyordum ama farklı bir şey söylemiyorlardı, sadece takım elbise giymem gerektiğini söylüyorlardı o kadar. Klüpler boş geçti bir kaç hafta, sanırım gideceğimiz Hacettepe okulundan mail bekliyorduk. Ben de bana anlattıkları kadarından başlayayım dedim ve kıyafet alışverişine çıktık anne babamla. Güzel bir takım elbise bulduk, etek aldık. Topuklu giyilmesi gerekiyormuş bir de, evdeki annemin botlarını giyecektim çünkü dünyanın en harika ayakkabıları, topukları da kalın. Gömlek yerine içime tişört giymeye karar verdim, saçlarımı da evdeki düzleştirme makinesiyle yapacaktım. Klasik göz kalemimi de çektikten sonra hazırdım, ha bir de lenslerim vardı tabii. Gözlükler kirlenir falan uğraşamam. Son hafta mail geldi bize, üç tane ülke ismi gönderilmişti. Altında da başlıklar vardı, DISEC, SOCHUM gibi. Yani bizim bir ülkeyi temsil etmemiz gerekiyormuş bu konferansta, altakki başlıklar da konferansta katılacağımız komitelermiş. Ülkelerimiz Azerbeycan, Polonya ve Yeni Zelandaydı. Tabii ki Lord Of The Rings'ten dolayı direk Yeni Zelanda'ya yöneldim ben. Deneyimli olanlar DISEC'i seçtiler, bu komitede ülkedeki siyasi ve savaş olayları falan tartışılıyormuş. Ben SOCHUM'u seçtim, insanların sorun yaşadıkları olaylar ve ülkenin gelişimi için çözümler üretilen bir komiteydi bu. Bu seneki konumuz ise insan haklarıydı. Yapmam gereken şey Yeni Zelanda hakkında genel bir bilgi edinip, ülkede insan haklarının neler olduğunu araştırmaktı. Bir de açılış konuşması yazmam gerekiyordu. Annemin de yardımıyla bunları tamamladım. Sadece bir haftamız vardı ama, geçen sene falan 2 ayda hazırlanmışlar, bize sadece 1 hafta verdiler, bu da birazcık sorun çıkardı açıkçası. Geçen hafta çarşambadan başlayıp pazar günü bitiyordu konferans. Her gün sabah 9da başlayıp 6da bitiyordu. Okulumuz da Hacettepeydi ve kesinlikle herkes ingilizce konuşuyordu. 
İlk gün okuldan servisle gittik Hacettepe'ye. Okula girdiğimizde yanımızda hiçbir öğretmenin olmadığını fark ettik. 9lardan 8 kişi 10lardan ise 4 kişi vardı. Giriş yeri kalabalıktı ve insanlar birbirleriyle konuşuyorlardı. Bir süre sonra hocamız geldi, biz de dosyamızı ve yaka kartımızı aldık görevlilerden. İlk gün yapılması gerekenler insanlarla tanışıp müttefik olmaya çalışmak ve bir kaç konferansa katılmaktı. Benim ilk deneyimim olduğu için her gün ayrı ayrı çok eğelendim açıkçası ama Barış falan sıkılmıştı. 
Konuşanın ilerleyişini hangi komitede olduğunuz etkiliyordu. İnsanlar isminizden önce komitenizi soruyor, aynı komitedeyseniz isminizi öğreniyorlar eğer değilseniz de gidiyorlardı. İlk günümüz böyle bitti, topuklulardan birazcık yorulmuştum lensler de gözümü yormuştu. İkinci gün asıl session denen tartışmaların yapıldığı konferanslar başladı. Anfilere gidip, ülkemizin yazdığı küçücük masalara oturduk. Açılış konuşmasının yapıldığı gündü Cuma. 45saniyemiz vardı ve benim hani bir yerden sonra alışırsın şeysi olmadı. Bütün konuşmam boyunca titredim, ondan sonra da titremeye devam ettim. Bu konferanslarda ortaya insan haklarıyla ilgili bir konu atılıyordu ve insanlar söz alarak düşüncelerini paylaşıyorlardı, tamamen ingilizce. Bir de tamamen resmi bir dille konuşuluyordu. Sessionların yapıldığı ilk gün baya bir zorluk çektim ama cumartesi ve pazar günleri baya rahattım, her şeyi anlıyordum. 
Aslında ben de söz alıp konuşmayı çok isterdim ama o birazcık yemedi. Ve şunu öğrendim, bu konferansta önemli olan ingilizce falan değil, tamamen özgüven. Kesinlikle de katılacağım diğer konferanslarda söz almayı düşünüyorum. 
Son gün iki tane session vardı ve DISEC komitesiyle SOCHUM birleşmişti. Sessionlar tamamen bittiğinde çok üzülmüştüm açıkçası, 4gün boyunca çok eğelenmiştim ve ortama daha yeni yeni ısınmaya başlıyordum. Bir tane kapanış seramonisi yapıldı ve konferans tamamen bitti. Ha bide, bize ülkelerimizin isimlerinin yazdığı kartları hediye ettiler ve imzalatmamızı istediler, dünyanın en güzel şeysi ya! 
Bunun bana kattığı çok önemli şeyler oldu bu arada. Kesinlikle kendime daha çok güveniyorum, MUN'un ne olduğunu öğrendim ve diğerlerine katılıp söz almayı çok istiyorum, ilk konferansa göre güzel arkadaşlar edindim ve ingilizcenin resmi dilini az çok öğrenmeye başladım. Bitmesine sevindiğim tek şey ise her sabah saçımı düzleştirmeyecek olmam, topukluları giymeyip, lens takmayacak ve makyaj yapmayacak olmam. Yataktan kalktığım gibi okula gitmeye başlayabilirim tekrar.
Kendinize iyi bakın, hepinizin Aralık ayı kutlu olsun! Kış resmen geldi, benden mutlusu yok!
Günün Şarkısı:
günlük seksi Mori fotoğrafı

24 Kasım 2014 Pazartesi

gone girl

Mirhaba arkadaşlar, bu benim 50.yazım!:)
Öğretmenler gününden dolayı çok yorucu bir gün geçirdim. Konferans yapıldı ve öğretmenlerin çocukluk fotoğrafları götserildi. Bugün lisedeki konferansların daha eğelenceli olduklarını gördüm:) Konferansın diğer kısmında ise öğrencilerin öğretmenlere yazdıkları notları okudular ve o kadar uzun sürdü ki, ölmek üzereydim. Hediyesini almak için sahneye çıkan her öğretmeni öküz gibi alkışlayıp bağırdığım için sesim de gitti zaten. Son iki ders de hocalar kitap okumamıza izin verince iyice uykum geldi, eve gelirken de farklı bir servis şoförü vardı ona yolu tarif ettim, hava da o kadar soğuk ki indiğim yerden eve geçtiğim 2saniyelik süreçte bile donabilirdim.
Sizlerle konuşmak istediğim konu ise geçen hafta sonu izlediğim Gone Girl! David Fincher yönetmiş zaten, hiçbir şekilde beğenmemem mümkün değildi. Onun dışında sevgili Ben Affleck ile ilk defa karşılaştım.
Tabii ki yönetmenimiz kimsenin tahmin edemeyeceği bir son yazmış. Örneğin annemin tahmini birinci yarının sonunda açıklanmıştı:) Film hakkında kendim pek bir şey yazmak istemiyorum, fragmanda filmin ne kadarı gösterilmek istendiyse gösterilmiş zaten. Sadece buna aileniz ile gitmek ne kadar uygundur bilemem:) Annemle yeni yeni öpüşme sahnelerinin olduğu şeyleri izlemeye alışmışken buna babamla gitmek hiç güzel olmadı.
Sadece bir kere izlemekle yetineceğim bir film olduğunu düşünmüyorum. Bir kaç ay sonra tekrar izleyebilirim, bütün diğer David Fincher filmleriyle beraber. Ayrıca sindirmem de bir kaç gün sürdü zaten. Örneğin filmin romantizm ile hiç alakası yok nerdeyse ama ben filmi izlediğimin ertesi günü aşka inanmayı bırakmıştım. Bu düşüncemin hala etkileri devam ediyor ama o zamanki kadar katı değilim. Herkeste farklı etkiler bırakabilir bence ya da ben fazla etkilenmiş olabilirim. Neden bilmiyorum ama ciddi ciddi bu filme karşı daha adı konulmamış duygularım var, hissedebiliyorum ama ne olduklarını bilmiyorum. Hani filme karşı aşktan biraz, nefretten biraz, izlediğim halde bitmemiş meraktan biraz. Sizin de düşüncelerinizi almak isterim.
Dün annemin doğum günüydü, genelde pazar günleri yazmaya çalışıyorum ama dün başaramadım kusura bakmayın. Ama çok güzel geçti, geçirdiği en güzel doğum günlerinden bir tanesiymiş:)
Okulda da Sedefle ne kadar güldüğümü fark ettim, hani böyle karnımın kasılıp yerlere oturacağım duruma gelene kadar olanlardan. Bunu fark etmek beni mutlu etti.
Kendinize iyi bakın!:3
Deli gibi bu şarkıyı dinliyorum şu sıralar, çok güzel. Buyrun günün şarkısı:

günlük seksi Mori fotoğrafı

22 Kasım 2014 Cumartesi

kitap cenneti


Bu hafta sonu ne kadar yoğun geçecek tahmin edemezsiniz. Bugün Cody'nin doğum günü:) Gecenin köründe bir tweet atarak kutladım, cevap verdi:) Onun dışında da yarın annemin doğum günü. Şu hobbitlerin kendi doğum günlerinde hediye verme işlerini çok beğenmiş sanırım, bu doğum gününde bir çılgınlık yapıp böyle kutlamak istiyor. Bana ve Mina'ya hediyelerini hazırlamış, çok heyecanlı bu konuda. Sanırım bundan sonra bizim ailede herkesin doğum günleri daha da bir heyecanlı geçecek, bundan şikayet edemem:)
Sınavlar bittiği için çok fazla ödev vermeye başladılar. Matematikte sevdiğim yerlere geldik ama problemler gittikçe daha çok zaman almaya başladı. En az 2saatimi ayıracağım bir çalışma kağıdı verdi hocamız. Onun dışında da coğrafya hocamız bizden test çözüp getirmemizi istiyor. Ama son dersimiz çok güzel geçmişti hocayla, espri yapıyordu sürekli ve gülüyordu:)
Son zamanlarda okumak istediğim o kadar çok kitap var ki aklımda, hepsini de aynı anda okumak istiyorum, her biri için ayrı heyecanlıyım. Şu anda Lord Of The Rings'in ikinci kitabı ile beraber başka bir kitap daha okuyorum, üçüncüsüne başlayamayacağım şu sıralar ama keşke yapabilsem. Kitaplarımız şunlar:

Let It Snow:
Üç tane yazarın yazdıkları kısa öykülerin birleşmesiyle oluşturulmuş. Üçü de Christmas ile alakalı. Okumaya başlamak için daha muhteşem bir zaman düşünemiyorum, yakında kar yağmaya da başlayacak tam olacak. Şu anda okuduğum ikinci kitap bu. Yazarlardan bir tanesi John Green, alma sebeplerimden bir tanesi de buydu. Diğeri ise kitabın kapağını çok beğendim:) Daha türkçeye çevrilmemiş, ben de bekleyemeyeceğimi düşündüğüm için ingilizcesini aldım. Hobbit'i ingilizce okuduktan sonra bir özgüven gelmişti zaten. Bu daha da basit tabii ki, şu anda Lord Of The Rings'in türkçesinden daha kolay okuyorum bu kitabı:) Tamamen okumayı bitirdikten sonra yorumlarımı yazarım. 
Kullandığım ayraç da bütün John Green'in kitaplarını okumak için kullandığım ayraç:) 

Will Grayson, Will Grayson:
Üsteki kitap ile aynı yerde gördüm bu kitabı. Aynı isim ve soyadını paylaşan iki insanın karşılaşması ile hayatlarının nasıl değiştiğini anlatıyormuş, en azından kitabın arkasında böyle yazıyordu. Yazarımız John Green:) Ve aynı zamanda David Leuithan. İkisi beraber yazmışlar. Annem bir Will Grayson'ı John Green'in, diğerini ise diğer yazarın yazmış olabileceğini söyledi, bence mantıklı:) Bu kitabın da türkçesi daha çevirlmemişti, ingilizcesini aldık biz de:) Annem bana bu kitabı yılbaşı için vereceğini söylemişti ama bir gün odama elinde bunla geldi, sanırım yılbaşı için başka planları var:) Bu kitap için de kullanacağım ayraç belli.
Çavdar Tarlasında Çocuklar:
Annem bu kitabı geçen hafta tekrar okudu ve yine hayran kaldı. Bana kitabı verirken de içine büyülü bir kitap olduğunu yazmış. Yazarı, J.D. Salinger ile ilgili izlediği belgeselden de bana izlettiği parçalarda herkesin hayran kaldığı bir kitap olduğunu gördüm. Bu kitap için diğerlerinden de çok heyecanlıyım ve bir an önce başlayabilmek istiyorum.
İlk okumaya başladığım zamanlarda Hunger Games'in serisini bitirmiştim. Şimdi üçüncü kitabın birinci partı çıktı, ona gitmeyi umuyorum. Aslında gitmek istediğim de bir çok film var. Neler olacağını bildiğim için daha da heyecanlıyım, okuyalı uzun zaman oldu ama en azından okumuşum:) Geçen hafta da Gone Girl'e gittim, harikaydı. Onu da yazayım zamanla. Şimdilik kendinize iyi bakın, güzel cumartesiler.
Günün şarkısını özellikle klibi için seçtim, küçükken annem izletmişti ve çok beğenmişitm, birazcık anılarım depreşti:
günlük seksi Mori fotoğrafı

15 Kasım 2014 Cumartesi

küçük çılgınlıklar

Bugün biraz çılgınlık yapıp 3tane film izledim. İzlediğim bir film çok kaliteli olursa eğer, örneğin seven, onu sindirmek için kendime bir kaç gün verebilirim. Ama bu filmler hakkında düşünecek o kadar fazla bir şey olduğunu düşünmediğim için 3ünü de aynı gün içerisinde izledim. Kulaklık takmaktan kafam patladı ve yapmam gereken ödevlerim var ama gene de yazacağım!
Birinci filmimiz, Very Good Girls:
Now Is Good'da da oynayan sevgili Dakota Fanning'e birazcık takıntılı olduğum için şu son zamanlarda, ilgimi çeken diğer bir filmini daha izleyeyim dedim. Burdaki çocuk daha yakışıklı ve güzel rol yapıyordu:) Ana karakter olan 2 tane kız var ve ikisi de çok güzel. Dakota Fanning ile Elizabeth Olsen. Filmin konusu bu çok yakın olan iki kız arkadaşın aşık oldukları aynı çocuk ile alakalı. Denizden evlerine dönüş yolunda, tabelasına çarptıkları dondurmacı çocuğu ikisi de beğeniyor. Ondan sonra çocuk sarı saçlı olan, Lilly'nin arkasından fotoğrafını çekip şehrin sokaklarına yapıştırıyor. Bunları gören Lilly, çocuğu bulmak için tekrar sahile gidiyor ve tanışıyorlar. Aynı zaman içerisinde de Gerri adındaki diğer kız, sahildeki çocuktan ne kadar çok hoşlandığını falan anlatıyor sürekli. Lilly, o çocukla bir şeyler yaşamaması gerektiğini biliyor ama napıcaksınız değil mi? Olan oluyor, yalanlar başlıyor, işler bozuluyor.
Aslında bu filmi sevdiğimi söyleyebilirim. Now Is Good'a göre daha bir içtendi. Oyuncuların hareketleri daha doğaldı. Sadece sonunu beğenmedim. Romantik bir film olacaksa daha değişik bitebilirdi diye düşünüyorum. Ama izlemeye bitirdikten sonra içimde bir nefret yoktu, yani filme kızmamıştım, sanırım bu da sevdiğimi gösteriyor.
Yarım saat önce falan da Elizabeth Olsen ile çocuğun nişanlı olduklarını öğrendim ve çok mutlu oldum. Kızı çok güzel oğlanı çok yakışıklı buluyorum.





















İkinci filmimiz, The Ugly Truth:
Romantik komediydi. Kız tanışmak istediği adam için, bu konularda uzman olan başka bir adamdan ders alıyor. Sonu tahmin edilebilirdi, en sonunda ders aldığı adamla beraber oluyor. Bu filmi izlememin tek güzel tarafı yeni birisini keşfetmem oldu, Gerard Butler. Bu da bizi üçüncü filmimize yönlendiriyor. 

Üçüncü filmimiz, P.S I Love You:
Bu film hakkında ne hissetmem gerekiyor daha çözemedim aslında. Kadını sevdim. Zaten Gerard için izliyordum o yüzden adamla bir sorunum yoktu, aksanı hoşuma gitti:) 
Aralarda gösterdikleri adam ile kadının sahnelerini sevdim, bir de en baştaki 10dakikayı:) William zaten Supernaturalda ki Sam ve Dean'in babası olduğu için ona hiçbir şekilde ciddi bakamadım. Bu filmi de izledikten sonra bir nefret falan hissetmedim ama insanların ekşi sözlüğe yazdıkları gibi de izleyip izleyip ağlayacağım bir film değil. 
william bu, asıl adamımız değil yani
Fragmanını izlerken de adamın aslında ölmediğini, insanların öldüğünü düşünmesini istediğini falan sanıyordum o konuda küçük bir hayal kırıklığım oldu. Onun dışında bir de en baştaki Gerry'nin dans sahnesine çok gülmüştüm:)
Bugün de böyle bitiyor işte, kendinize iyi bakın!:3
Günün Şarkısı:
günlük seksi Mori fotoğrafı

14 Kasım 2014 Cuma

sınavların bitmesinin şerefine

Ay çok güzel haberlerim var! Sınav haftaları bitti sonunda! O kadar mutluyum ki, haftasonu yatağımda uzanıp sırf film izlemek istiyorum. Bir de kitabımı okumak:) Notlarım güzel geldi, lisenin sınavları hakkında en ufak bir fikrim olmadığı için her akşam oturdum en az 1.30 saat çalıştım.
Babamla dışarıda yemek yedik şimdi. Hayatta en sevdiğim şey, tavuk yedim ben, hem de çıtırlı! Tok olsam bile mutlaka yiyebilirim, o kadar seviyorum. Şimdi de eve geldim, arkadaşım bana izlemek için romantik filmler sordu. Çok iyi bildiğim bir konu olduğu için içimden sevinç çığlıkları attım:) Hemen izlemeyi düşündüğüm bütün filmleri söyledim, fargamanlarını izleyip bugün hangisine izleyeceğine karar verir o. Ben de bu yazımdan sonra yorganımın içine girip başlayacağım bir tanesine. Ha geçen gün de yeni bir film izlemiştim, unutturmayın onu da yazayım:)
Babamla dışardayken de bir yerde kıyafet baktık, okul için takım elbise lazım olacak bana. Girdiğim kabin tamamen lacivertti, çok hoşuma gitti. Tabii ki ben de oturdum, fotoğraf çekindim birazcık:) Sonlara doğru da birazcık saçmalayıp ayaklarımın duvardaki halini çektim, neden bilmiyorum ama güzel gözüküyordu:) Buyurun şöyle göstereyim, gerçi yarın bir gün instagramda görebilirsiniz ama:)

çoraplarım filli:)
Bugün eve geldiğimde annemden şöyle bir not aldım ve küçük bir mutluluk anı yaşadım:
Onun dışında da bir hafta içi eve şunlarla geldi annem. Kahve Dünyası'ndan almış, sıcak çikolata. Sınava çalışırken harika oluyorlar, onun dışında nerdeyse her gün eve kafam çatlayacak gibi geliyorum, bir tanesini yapıp yarım saat dinlendikten sonra hiçbir şeyim kalmıyor. 
Derslerde sıkıldığımda falan da karalamayı sevdiğim çok güzel bir şey var, papatya. Bütün defterlerimin her sayfasında mutlaka bir tane papatya bulunur. Bana nedense çocuk olduğum zamanları hatırlatıyor. Daha küçücükken papatya çizemediğim için anneme çizdirdiğim ve sonra da üzerine not yazdığım bir kağıt parçası var, banyoda asılı şu anda, ondandır belki. Bu da evde ders çalışırken kullandığım yazı tahtasına çizdiğim güzel bir papatya, buyurun:)
Lise hayatımda da işler düzelmeye başladı. Belki de ben alışıyorumdur. Sedefle beraber olabildiğince eğelenmeye çalışıyorum. Annem, iğrenç geçen günlerim yüzünden her gece ağaladığım zamanlarda bana hayatın zaten güzel bir yer olmadığını, sayılı geçirdiğim eğelenceli zamanların farkına varmam gerektiğini söylemişti. O günden beri de o eğelenceli zamanları çoğaltıp hayatı daha da yaşanabilir yapmaya çalışıyorum. Zaten bir yerden sonra da her şey düzeliyor, alışıyorsunuz, kendinizce çözüm yolları buluyorsunuz.
Son olarak da söylemek istediğim şey ise, sabahları evden servisle okula gittiğim 1saati ne kadar çok sevdiğim ile alakalı. 7.10 de biniyorum ve 8.10da okulda oluyorum. Bu bir saat boyunca ise hep müzik dinliyorum. Oturuyorum cam kenarına, takıyorum kulaklarımı. Şu sıralar indirdiğim Manic Street Preachers'ın şarıklarına alışmaya çalışıyorum. Bu sırada geçtiğimiz yollardaki insanları inceliyorum, servise binenlerin kişiliklerinı tanımaya çalışıyorum. Yolun yarısında da uykum geliyor, kafamı cama dayayıp gözlerimi kapatıyorum.
Sizler nasılsınız? Umarım her şey yolundadır ve güzel günler geçiriyorsunuzuzdur. Yakında kar yağmaya başlayacak bu konuda çok heyecanlıyım işte. Kendinize iyi bakın, en kısa zamanda tekrar görüşeceğiz, sanırım yarın oluyor o da:)
Günün Şarkısı:
günlük seksi Mori fotoğrafı-eve gelince kediyi faresiyle bulmak temalı

9 Kasım 2014 Pazar

now is good

Burnum aka aka yazıyorum. Birazcık ağlamaktan birazcık da hastalıktan. Bir film izledim az önce. Dün akşam 3saatimi imdB'de geçirdikten sonra izlemek istediğim bir kaç filmi not almıştım. Özellikle romantik filmleri seçmeye çalıştım çünkü sıcacık yatağımın içinde uzanırken halime ağlamaya bayılıyorum.
Dakota Fanning ilgimi çekti biraz, onun filmlerine baktım. İlgimi çeken iki tane olmuştu, bugün de bir tanesini izledim, Now Is Good. The Fault In Our Stars'a benziyor birazcık, kız lösemi. Filmin başından beri de kızın öleceği belli ediliyor zaten. Böyle karamsar, tedavisini yarıda bırakmış ölmeyi bekleyen bir şey. Ölmeden önce yapmak istediklerinin listesi var sadece ama film hiçbir şekilde bunun üzerine kurulmamış. Hani aşkı bulup her şey yoluna dönüyor diye bir şey de yok.
Çocuk sinirimi bozdu. Hani yakışıklı falan da insanda hiçbir oyunculuk anlayışı mı olmaz. Tamam tamam o kadar da kötü değil ama güzel diyemeyeceğim.
Onun dışında da kızın ailesi bir normal değildi. Kardeşi sürekli Tessa öldüğünde falan gibi konuşmalar yapıyordu, annesi birisiyle konuşurken sürekli telefonla ilgileniyordu. Kızın burnu kanıyor orada hala elinde telefon. Babası fena değildi ama kızın zaten ölüm döşeğinde niye yapmak istediği şeylere izin vermiyorsun. Kız asidiyde yaptı gene yapacağını.
Müzik neredeyse hiç yoktu, birazcık sıkıldım aslında heyecanlı şeyler olmadı. Herkesin yüzü asıktı. Ağlama sebebim ise, başka birisinin ağladığını gördüğümde zaten gözlerim dolar, burda da 3kişi aynı anda ağlayınca tutamadım. Gene de kendimi çok sıktım ağlamamak için çünkü babam gördüğünde "niye ağladım kızım kıyamam ben sana" triplerine giriyor:) Film veya dizi izlediğimi de düşünemiyor, bir şeye moralimin bozulduğunu sanıyor.
Film 2012'de çekilmiş, imdB puanı: 7,3. İyi pazarlar!:3
İşte Fragmanı:
 Günün Şarkısı:
günlük seksi Mori fotoğrafı

8 Kasım 2014 Cumartesi

the lord of the rings-the fellowship of the ring

Hasta oldum, her sabah uyandığımda boğazım bir ayrı ağrıyor, ateşim var gibi, her şey de gereğinden fazla ağır geliyor. Lisede sınav haftası 2haftaymış yahu. Yeni öğreniyorum. 10günün her gününe bir sınav koymuşlar. En çok korktuklarım bu hafta asıl, Din ve Coğrafya. Kimse geçemiyormuş coğrafya sınavlarından. Din'de ise dinliyorum ama hocanın ne anlattığı hakkında en ufak bir fikrim yok. Konudan konuya atlayıp türkçe gibi ders işliyor, kelimelerin köklerine kadar inip tarihçelerini anlatıyor. Ders kitabından da her satırı çizdiriyor. Sadece 1üniteden çıkacağını biliyorum, ne sorabileceği hakkında en ufak bir fikrim yok.
Onun dışında ise bugün sizlere Lord Of The Rings'in birinci kitabı hakkında yazacağım. Çok heyecanlıyım bu konuda:) Okuduğum son 3kitap, hayatta başardığım en heyecanlı şeyler. Rüyalarıma bile girdi Aragorn ve Gollum. Ben Aragorn'un hobbit haliydim ve Gollum'den yüzüğü çalıp, mağaradan bulduğum kullanma kılavuzu ile kaçıyordum.
Kitaba gelince ise okuması sandığımdan daha zor çıktı. Bu kitaptaki 10sayfa normal bir sayfadaki 30sayfa gibi bir şey, bir sayfada o kadar çok kelime var ki. Yürüdükleri kısımları geçtikten sonra kitap daha da bir heyecanlandı. Aragorn, Boromir; Gimli, Legolas geldi ya. Ondan sonra her şey daha da bir güzel. Arada da The Hobbit'den alıntılar yapıyorlar, çok duygulanıyorum.
Kitaplar annemin üniversite yıllarından, eskiler ve çok güzeller. o yüzden onların altlarını çizmiyorum. Ama bir kağıda küçük küçük notlar aldım. Hepsini bitirdiğimde küçük bir el kitapçığı hazırlamayı düşünüyorum. Annemle filmeri izlerken falan, çıkan savaşlara kendimiz isim takmıştık. Onları falan yazacağım. Şimdi sizlerle not aldığım kısımları paylaşmak istiyorum:)

  • Eylül'ün 22'si- Frodo ve Bilbo'nun doğum günü
  • Hobbitlerde 33yaşında reşit olunuyor
  • Hobbitler doğum günlerinde hediye almak yerine, hediye verirler
  • Hobbitler mantarlara çok düşkünlerdir
  • Frodo-Sam-Pippin ve Merry yolculuğa başladıklarında girdikileri ormanda Tom Bombadil ve eşi Altınyemiş ile karşılaşıyorlar
  • Shire'li hobbitler, Bree'li hobbitlere ve Shire dışında yaşayan bütün hobbitlere Dışarlıklı diyorlar. Bunları sıkıcı ve kaba buldukları için pek ilgilenmiyorlar. 
  • Hobbitler, gece eve doğru yaklaşırken veya uzun yürüyüşlerde bir şarkı tuttururlar. Genelde akşam yemeği veya yatma şarkısı olur. 
  • İsildur, Sauron'un elinden yüzüğü, kırık Narsil kılıcı ile almıştır.
  • Kuzeyde "Yüzük, İsildur'un felaketidir" denir.
  • Büyücüler: -Boz Radagast -Gri Gandalf -Ak Saruman ve -Sauron
  • Aragorn, Narsil kılıcına Anduril-Batı'nın alevi ismini takıyor.
Birinci kitap ile ilgili not aldığım kısımlar bu kadar. Hepinize iyi haftasonları, kendinize iyi bakın!:)

Bugünün şarkısı Zihnin Arka Sokakları 
günlük seksi Mori fotoğrafı
tarafından yeni keşfettiğim grup, Manic Street Preachers'dan:)


5 Kasım 2014 Çarşamba

renkli nutellalı ekmek

Ya şu hoşlandığınız çocuğun asla sizi fark etmeyecek olma durumunu napıyorsunuz? Bir süre boyunca boş hayaller kuruyorsunuz ve sonunda geçiyor diye umuyorum. Daha başında olmam üzücü bir durum.
Onun dışında da sınav haftasındayız yahu! Edebiyat, matematik, biyoloji, kimya ve ingilizceyi olduk. Ama tabii ki daha bitmedi! Haftaya da devam ediyorlar.
Onun dışında Lord Of The Rings'in birinci kitabını bitirdim!!:) Kitap yorumlarımı en kısa sürede paylaşacağım sizlerle.
Bugün de sizlere hoşuma giden başka kolay bir atıştırmalığı anlatayım, sonra da gidip yarınki sınavıma çalışayım:) Her akşam yemekten sonra, son noktayı koymak amacıyla yaptığım süper tatlı bir şey! Nutellalı ekmek tabii ki ama bir süprizi var. Renkli mısır gevreklerimizde de kullandığım, pasta süsleme şeylerinden de ekliyoruz:) Ay dünyanın en harika şeyi oluyor. Açık konuşacağım, şu ayın başına kadar hiçbir şekilde nutella hayranı değildim Hani insanların öyle abarttıkları gibi çok güzel çok harika olduğunu düşünmüyordum. Canımın aşırı tatlı çektiği bir dönemde evdeki tek çikolatalı şeyin nutella olduğunu gördüm. Annem de ekmeğin üzerine sürüp ye dedi. Ama olmaz, böyle çok sade diye düşündüm ve hayat kurtarıcım olan renkli pasta süsleme şeylerimden ekledim. Yerken kıtır kıtır bir ses çıkarmasının yanında da iki katı tatlı olduğu için yemesi dünyanın en lezettli ve en güzel şeysi. E tamam kilo alıyorsunuz tabii ama değer olduğunu düşünüyorum:) Şimdi oturup burda size neler gerek falan yazmayacağım. Sadece küçük bir tavsiye, Uno'nun karadeniz ekmeğini kullandığınızda daha da bir güzel oluyor. İşte şurada, hazırladığınız şeyin neye benzeyeceğine dair bir resim, bir de günlük seksi Mori fotoğrafımız. Kendinize iyi bakın!:)
Koca kıç Mori'de bu hafta:
günlük seksi Mori fotoğrafı





















Günün Şarkısı:

2 Kasım 2014 Pazar

renkli mısır gevreği

Merhaba arkadaşlar! Yarından itibaren sınav haftasına başlıyorum ve en çok coğrafyadan korkuyorum. Çünkü hocamız sürekli hiçbir şey çalışmayışımızla ilgili bize kızıyor. Bir de pazartesi günleri ilk ders coğrafya olunca ve törenden dolayı 10dakikası kaynayınca daha da bir söyleniyor. Serviste konuşulanlardan duyduğum kadarıyla da sınavları zor hazırlıyormuş.
Onun dışında bugün odama posterlerimi astık, çok güzel oldular. Kurt Cobain posterim, annemin bana yeni verdiği Lord Of The Rings posteri, Mina'nın getirdiği The Kiss tablosu ve Barış'ın çizdiği kedili Yin Yang!:3 Odam daha da eğelenceli bir hal aldı.




Bugün sizlere yemeye bayıldığım mısır gevreğinin nasıl yapıldığını anlatacağım. Sabahları okula giderken olsun, akşamları canım tatlı bir şeyler çektiğinde olsun çok pratik ve lezzetli oluyor. Elinizde olması gereken malzemeler:
  • Mısır Gevreği
  • Reçel
  • Dr.Oetker'in Pasta Süsleme şeysi, renkli olanlarından:)
  • Yoğurt
Nasıl mı yapılıyor? Mısır gevreğinizi koyuyorsunuz. Çok olmayacak şekilde yoğurdunuzu ekliyorsunuz. Çok çok az da reçelinizi koyuyorsunuz ve gevrekleri kırmayacak şekilde karıştırıyorsunuz. En sonunda ise süsleme şeysini ekliyorsunuz. Voila!
Kendinize iyi bakın efenim!
evde resmi çekilecek yoğurt kalmamış:)
                         Günün Şarkısı:
günlük seksi Mori fotoğrafı